Güncel
Giriş Tarihi : 10-08-2016 18:59   Güncelleme : 10-08-2016 18:59

Ayıkla Pirincin Taşını

Osmanlı döneminin ünlü simalarınadan Sinan Paşa askerleri ile birlikte çölde konaklar

Ayıkla Pirincin Taşını
Osmanlı döneminin ünlü simalarınadan Sinan Paşa askerleri ile birlikte çölde konaklar. Mutfak görevlileri yere serdikleri bir hasırın üzerinde torbalardan boşalttıkları pirinçleri ayıklamaya başlarlar. Ancak bir müddet sonra çıkan fırtına sonucunda pirinç kun taneleri ile dolar.  Kumların altında kalan piriçlere bakan bir yeniçeri: -Az önce içinde birkaç taş parçası olan pirinci beğenmiyorduk, bizim gibi asi kullara üç beş taş az gelmiş olacakki rüzgar pirinçle kumu eşit hale getirdi. Asıl şimdi ayıklayın pirincin taşını,der. Darbe söylemleri ile yatıp darbe söylemleri ile kalkıyoruz. Her gün güzel ülkemin dört bir bucağında paralel  yapılanmaya mensup yüzlerce kişi yakalaıyor, ya da tuutklanıyor. İstifa edenler, adı firariye karışanlar, hmmet paraları, esrarengiz koridor ve binalar. Bütün bu dehşet verici tablolar karşısında öteden beri ısrarla sorduğum soruyu yineliyorum. Bu denli derin yapılanmaya rağmen devlet nerede idi?  Bakanlık yapanlar, TBMM’ni yönetenler, milletin vekilleri olduğunu sananlar hangi kazançlar karşılığında susmayı, umursamamayı ve tavizler vermeyi tercih etmişti? Bundan yaklaşık on sene önce delikanlılığa ilk adımını atan bir genç tanıdım. Oğlumun  arkadaşı olup adı ise Fetullah’dı. Arada sırada yanıma uğrayıp hal hatır sorardı. Yaşı 18 olduğunda adını değiştirmiş ve herkes gibi bana da artık Fetullah adı ile çağrılmamasını istirham etmişti. Son bir ay içerisinde yaşadıklarımızdan sonra delikanlının sekiz yıl evvel hangi düşüncelerle adını değiştirdiğini ibretle anlamaya çalışıyorum. Sekiz sene evvel 17 yaşında bir genç adını değiştirmeyi elzem  görmüşken devleti yönetenler bu güne kadar nasıl uyumuş olabilir? Sanırım onlar uyumayıp bilakıs bu yapının kökleşmesine seyirci olmuşlardır. Bazılarının  Cemaat konusunda ki savunmaları ortada. Bu halkın bilip duyduğu. İnsanımızın bilmediği ilişkilerin ortaya çıkarılması ise hakim ve savcıların görevi. Tabi hakim ve savcılar özgür bir şekilde görevlerini yapabililerse…Bu konudaki tereddütüm apaçık söylemlere rağmen bu kişiler hakında henüz soruşturma başşlatılmamasından kaynaklanmaktadır. Zaten devletin üst kademesinde bulunan  kişilerin desteği olmadan bir cemaatin bu derece güçlenmesi de söz konusu olamazdı. İçki ve sigaraya karşı yasakları ile bilinen 4. Murat’a, Üsküdar civarında bir kahvehanede tütün içildiği  bilgisi verilir. Sultan Murad kılık kıyafetini değiştirerek sözkonusu kahvehaneye gider. İçeridekiler selam vererek bir köşeye oturur. Biraz sonra kahveci yanına yaklaşarak: -Efendi kahve içer misiniz? Padişah: -Evet. Tütün içermisin? -Hayır, der. Kahveci, tütün içmeyen birinin kahvehanesine gelmediğini bildiğinden dolayı şüphelenmeye başlar. Elinde ki kahve fincanını titreyerek  padişaha uzatırken: -Efendi ismini bağışlar mısın? -Tabi adım Murad’dır. -Peki, isimde sultan da var mı? -Evet vardır, deyince kahvecinin beti benzi sararır ve: -Öyleyse  buyrun cenaze namazına der ve olduğu yere yığılır. Yaşadıklarımıza bakıpta buyurun cenaze namazına dememek elde değil. Hakikaten zor zamanlardan geçiyoruz. Ancak devlet denilen mekanizma da zor olanı başarmak için vardır. Sonu ve sonucu ne olursa olsun başlanmış olan bu ayıklama harekatı nihai amacına ulaştırılmalıdır. Aksi taktirde  adalet sistemi yara alır ve bu aşamaya kadar gerçekleştirilen her hareket haksızlık olarak nitelendirilmiş olur.  Diğer bir yönü ise bu tür illetlerin kökünün kazınmadıkça yeniden baş vereceğidir.  
AdminAdmin