Güncel
Giriş Tarihi : 19-02-2018 11:36   Güncelleme : 19-02-2018 11:36

"Türkiye Cumhuriyeti, Dünyanın En Büyük Gücü"

Saadet  Pa

Saadet  Partisi Kapaklı İlçe Teşkilatı 1. Olağan Kongresi önceki gün yapıldı. Tek liste ile gidilen genel kurulda mevcut Başkan Hasan Karakoç  güven tazeleyerek yeniden ilçe başkanlığına seçildi. Olağan kurulda konuşan SP Genel Başkan Yardımcısı  Mesut  Doğan ülke insanının her geçen gün borç batağına sürüklendiğini belirterek, "On beş yıl önce ülkemizde yaşayan  bütün insanların, bankalara toplam borcu  2002 yılında 6.7 milyardı. TUİK verilerine göre 2017 yılında bu rakam 495 milyara çıktı. Son on beş yıl içerisinde boşanan   aile sayısı 2 milyonu geçti. Ülkemizde aile sayısı zaten 20 milyon. Buna göre ailelerin %10'u boşanmış durumda" dedi. Ali İhsan Mandalı Düğün Salonunda gerçekleştirilen Saadet Partisi Kapaklı İlçe Teşkilatı 1.Olağan Kongresi, İstiklal Marşının okunmasından sonra İlçe Başkanı Hasan Karakoç'un selamlama konuşması ile başladı. Malazgirt Savaşını içinde hissetmeyenlerin Saadet Partisini anlamasının mümkün olmayacağını belirten Karakoç, "Sakarya Siperlerine girmeyen, Selahaddin Eyyubi ruhunu anlamayan, Çanakkale Destanından bihaber olanların Saadet Partisini anlaması mümkün değildir" ifadelerine yer verdi.

"SORUNLARIMIZI KONUŞAMIYORUZ"

Kongre, SP Genel başkan yardımcısı Mesut Doğan'ın konuşması ile devam etti. Ülkenin ciddi manada sıkıntılarla yüz yüze olduğunu ifade eden Mesut Doğan, "Hep birlikte televizyonlardan izliyor, gazetelerden okuyor ve  günlük hayatta yaşıyoruz. Ülke olarak, bölge olarak çok karanlık, çok karışık, çok kritik ve çok hassas bir süreçten geçiyoruz. Sorulması gereken soruların sorulamadığı , konuşulması gereken konuların konuşulmadığı bir süreçten geçiyoruz ve böylesine sorunlar yumağının  zirve yaptığı bir dönemde belki de ülkemizde en büyük sorun, gerçek sorunların konuşulamamasıdır. Her hangi bir nedenle sorunlarımızı konuşabileceğimiz bir ortam oluştuğunda bile sorunlar yanlış taraftan tutularak hedefe ulaşamayacağımız bir durum oluşturuluyor" diye konuştu.

"SAHTEKARLIK VAR DEMEKTİR"

Günlük sorunların dedikodu mahiyetinde ve yüzeysel bir şekilde konuşulmasının bir anlam ifade etmeyeceğini kaydeden Doğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Özellikle bu dönemde sorunlarımızın neticesini ve içeriğini konuşmak zorundayız. Toplum olarak bir olay olduğunda bir sorun oluştuğunda bu sorunu konuşan siyasetçiler, gazeteciler veya yetkili erkan üç noktayı atlayarak üç noktadan konuşuyorsa  orada hata vardır. Yanıltma vardır. Eğer bir olay olduğunda, olayın dünü atlanarak sadece bugünü konuşuluyorsa, bir olayın sebebi atlanarak sadece sonucu konuşuluyorsa orada kasıtlı yönlendirme vardır. Bir olayın kuklacısı atlanarak  sadece kukla konuşturuluyorsa orada çok büyük bir sahtekarlık vardır. Bundan dolayı diyorum ki biz meselenin tüm boyutlarını enine boyuna konuşmalıyız"

"SEBEP UYGULALAN DIŞ POLİTİKADIR"

Türkiye Cumhuriyeti'nin Fetö ve PKK  ile mücadele ettiğini ancak bunları besleyen aktörlerin göz ardı edildiğine dikkat çeken Doğan, "Peki Fetö ve PKK'nın arkasında kimler var? Onlarla  mücadele edebiliyor muyuz? 30 gün önce Afrin'e girdik.  Bugün Türkiye'de yaşayan herkes duasıyla, desteğiyle, niyetiyle Mehmetçiğin arkasındadır. Asıl sorulması gereken şudur: Cumhurbaşkanı  ve başbakan'ın da dediği gibi biz Afrin'e girme mecburiyetindeydik ve girdik. Peki neden girmek zorunda kaldık . Sebep ne? Sebep on beş yıldır uyguladığımız dış politikadır. Bunu konuşmadan sadece insanları bugüne yönlendirirsek bugünü kurtarırız ama geleceği karartmış oluruz" ifadelerine yer verdi.

"ŞAMAROĞLANINA DÖNERİZ"

Kişilerin ülkeyi yönetmesinin yanlışlara neden olacağını hatırlatan Doğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kişilerle ülkeyi yönetmeye kalkarsak perişan oluruz ve öylede olmuştur. Bunda SP olarak  diyoruz ki bu topraklarda siyaset ederken bu siyaseti icra ederken ekonominin merkezine helal lokmayı,  eğitimin merkezine güzel ahlakı,  sosyal hayatın merkezine kardeşliği, dış politikanın merkezine İslam'ı yerleştirmediğimiz müddetçe ne kadar iyi niyetli olursak olalım başarıyı yakalamak imkansız olacaktır.  Zorlarsak ne olur? Zorlasak olacağı şudur:  Ekonomi iyi olmadığında her hanenin başında icra memurlarının beklediği bir ülkeye döneriz. Eğitimin merkezine güzel ahlakı yerleştirmesek her okulun önünde polislerin beklediği ülke haline geliriz. Sosyal hayatın merkezine İslam Dini'ni yerleştirmesek aynı camide namaz kılan insanların birbirine şüphe ile baktığı ülke konumuna geliriz. Dış politikanın merkezine İslam birliğini yerleştirmesek, bölgede sözü geçmeyen, itibarı sıfırlanmış, Avrupa'nın, Amerika'nın, şamar oğlanına döneriz.  Bundan dolayı diyoruz ki önemli olan ilke ve prensiplerdir"

"BAĞIŞIKLIK SİSTEMİMİZİ BOZDULAR"

Türkiye'nin sıradan bir ülke olmadığına işaret eden Doğan, "Türkiye Fransa değil, Suriye değil, Mısır değil, Irak değildir. Bin yıl dünyaya liderlik yapmış bir medeniyetin varisidir. Bundan dolayı tarih boyunca hedefi  olan küresel güçler bu topraklarda hedefleri  ve niyetlerini gerçekleştirmek için tarih boyunca adımlar atmışlardır ama attıkları her adımı bizim ecdadımız engellemiştir. Adım atmışlar Selçuklu engellemiş, adım atmışlar Osmanlı engellemiş, adım attılar Türkiye Cumhuriyeti engelledi. Bunu çok iyi bildiklerinden dolayı bugün aynı hedefi  gerçekleştirmek için önce bu adımına engel olacaklarına inandıkları Türkiye Cumhuriyetinde  beş tane tehlikeli mikrop oluştururlar. Gafil idarecileri kullanmak,  gafil tüccarları kullanmak,  gafil medya mensuplarını kullanarak bu oluşturdukları beş tane tehlikeli mikropla  bünyemizde tehlikeli hastalıklar oluşturdular. Bu tehlikeli hastalıklar siyasette kutuplaştırma,  ekonomide çökme,  sosyal hayatımızda çürüme,  toprak  bütünlüğümüz konusunda bölünme ve  komşularımızla çatışma  zemini oluşturuldu. Bu beş tane tehlikeli zemin bağışıklık sistemimizi bozdu. Bırakın dünyaya lider olmayı sorunlarımızı dahi konuşamayacak, ufacık sorunlarımızı çözemeyecek bir hale geldik" değerlendirmelerinde bulundu.

"YARIN BAŞINIZA BELA OLUR"

Bir ülke için en önemli şeyin birlik ve beraberlik olduğunu kaydeden Doğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Devletin  aslı vazifesi, ülke içerisinde bireyler arasındaki ortak paydaları  işletebilmektir. Ama siz bunun yerine  halkı kutuplaştırırsanız, o kutuplaşma bugün işinize yarar ama yarın başınıza bela olur. İmam Gazali'nin bir sözü vardır: '' İnsanlar bir araya geldiklerinde ittifak ettikleri konuları varken, ihtilaf ettikleri konukları konuşmaları  doğru değildir. İyide biz yirmi yıldır hep ihtilaf ettiğimiz konuları konuşuyoruz. Nasıl bir hale geldiğimizi ortaya koymak için şu tabloyu ortaya koymak isterim. Yirmi yıl önce Türkiye'de güçlü  siyasi liderle vardı. Özal, İnönü, Erbakan, Türkeş ve  Ecevit. Bunlar seçim öncesinde yaptıkları mitinglerde halka;  benim köylüm, benim çiftim, benim emeklim diye hitap ederlerdi. Ama bugün benim Türk'üm ben Kürdüm, benim Lazım diye hitap ediyorlar.  Bunalar Türkiye'nin kutuplaştığını gösteren en basit örnekleridir. Bu çok tehlikeli bir fotoğraftır"

"BİZİ UYUTMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR"

Güven ve sevginin her geçen gün azaldığını ifade eden Doğan, "Cumhurbaşkanı bağırarak konuşuyor. Parti başkanları bağırarak konuşuyor. İnsanlar bağırarak konuşuyor. Aynı camide namaz kılan insanlar birbirine şüphe ile bakıyorlar. Aynı dairedeki insanlar birbirini ispiyonluyorlar. Komşusundan ve de  arkadaşından emin olunmayan bir ülkede birlik beraberlik olmaz. Birlik, beraberlik olmayan bir ülkede de dış güçlere karşı dik durulamaz. Öyle bir hale geldik ki bu ülke içerisinde bütün insanların ve bütün partilerin, cemaatlerin, gurupların arasında köprü vazifesi görebilecek tek parti Saadet Partisidir. Bu sorumluluk gece bizi uyutmayacak kadar büyüktür. Biz bu ülkede yaşayan tüm insanları  hain olmadıkları müddetçe seviyoruz.  Bu ülkede herkes AK Partili olmaz. CHP'li ve SP'li de olmaz. Öyleyse öncelikle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Gerektiğinde bir araya gelmesini öğreneceğiz. Siyasi parti liderleri Amerika çağırınca bir araya gelebiliyorlar ama millet çağırınca bir araya gelmiyorlar" Şeklinde konuştu.

"TEK ÇATI SAADET PARTİSİDİR"

Bu oyunun daha farklı bir boyutta da oynandığını belirten Doğan, şu cümlelere yer verdi: "Sağcılık ve Solculuk adını gençlerimiz birbirine kurşun sıktı, içeri girdiler. Daha sonra dışarı çıktıklarında birbirine kurşun sıkan bu gençleri Refah Partisi çatısı altında biz barıştırdık. Bu ülkede kaos oluştuktan sonra , bu ülkenin insanları arasında kin oluştuktan sonra iktidara AK Parti gelse ne olur, Saadet Partisi gelse ne olur, CHP gelse ne olur? Bir anlam ifade etmez ki. Bundan dolayı her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Biz şu sorumluluğu taşımaya ant içtik ve bunu tüm ciddiyetimizle devam ettireceğiz. Bugün bu ülkede AK Partiye oy verenlerin, CHP'ye oy verenlerin, MHP'ye oy verenlerin, İYİ Partiye oy verenlerin bir araya gelip aynı masa etrafında  yemek yiyecekleri, muhabbet edecekleri tek çatı Saadet Partisidir"

"TEHLİKELİ BİR MİKROP"

İçeriğin değil de sadece başlıkların konuşulması durumunda dahi çok zamana ihtiyaç olduğunu ifade eden Doğan, "En önemlisi kutuplaşma sorunudur ki bu Türkiye'nin altını oyacak tehlikeli bir mikroptur. Siz yüzlerce ülkeden bir araya gelmiş olan Amerika'da  böyle kutuplaşma gördünüz mü?  Neden böyle bir kutuplaşma Fransa'da, Almanya da yokta Türkiye'de var. Bu oyunu görmemiz lazım. Amerika bir başkan seçti. İlk seyahatini Orta doğuya yaptı. Ertesi gün ise Katar krizi çıktı. Basın bu durumu bana sorduğunda dedim ki Başkan'ın orta doğu ziyareti sonrasında Katar krizinin çıkması bana Kızılderili atasözünü hatırlattı. 'Bir derede iki balık birbiri ile kavga ediyorsa biliniz ki oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçti' Bende diyorum ki dünyanın herhangi bir noktasında iki tane Müslüman kavga ediyor ise oradan bilesiniz ki kısa bacaklı bir Siyonist geçmiştir. Farklı dinlere mensup, yaşadığı ülkede kardeşlik ve huzur varken aynı Allah'a inanan insanların kavgasını anlamak mümkün değil. Bundan dolayıdır ki her zamankinden daha fazla birbirimizi dinlemek zorundayız" şeklinde konuştu. "DÜNYANIN EN MUHTEŞEM ÜLKESİ" Türkiye'de insanların birbirini  beğenmediğini,  kimsenin kimseyi dinlemediği, kimsenin kimseye güvenmediğini vurgu yapan Doğan konuşmasının devamında şu tespitlerde bulundu: "İyi de biz sorunlarımızı bu şekilde nasıl çözeceğiz. Bu konuyu aştıktan sonra başka sorunlarımızda var. Ekonomide çökme zemini oluşturulmasından bahsetmiştik. Bugün devletimiz borçlu, milletimiz borçlu esnafımız borçlu, tüccarımız borçlu. Vallahi bırakın insanlarımızın eşine, dostuna, kendine bile söylemekten korktuğu sıkıntıları var. Kapaklı da şu anda yaşayan insanlarımızın yüzde yetmişi dışarından gelmiş. İnsanların memleketlerini terk etmelerinin nedeni karınlarını doyurmak. Ekonomi, coğrafi, tarihi ve genç nüfus bakımından dünyanın en muhteşem güzellik ve zenginliklerine sahip bir ülkede eğer tüm anketlerde en büyük sorun geçim sıkıntısı çıkıyorsa o ülkede ekonomiyi konuşmaya gerek yoktur" "BANKALARA BORCUMUZ 495 MİLYAR" 15 yıl önce insanların, bütün bankalara olan toplam borcunun  2002 yılında 6.7 milyardı. TUİK verilerine göre 2017 yılında bu rakam 495 milyara çıktı. Türkiye'de şu anda sizin cebinizde ve bankaların kasasında yani dünyada var olan TL cinsinden fiziki sıcak paraların toplamı 100 milyar TL'dir. Yani dünyadaki toplam  TL 100 milyar iken sadece bankalara borcumuz 495 milyar. Bunun iki tane anlamı var. Birincisi, bankalar bize olmayan paraları sattılar. İkincisi bu paraları bizim ödememiz mümkün değil. Ahmet ödeyecek Mehmet batacak. Veli ödeyecek, Zeki batacak. Ekonominin bu kadar sıkıntılı olduğu bir süreçte eti dışarıdan ithal ederek sorunu çözemeyiz. Stadyumlar yaparak sorunları çözemeyiz. Biz parti olarak dedik ki stadyum yapmaktansa önce fabrika daha sonra fabrikanın kazancıyla stadyum yapılmalı. Fabrika yaparsanız zaten fabrika stadyumu kendi kendine yapar. Olaya tersten girdiğiniz zaman bu sorunu çözemezsin. Türkiye'nin her yeri stadyum. Her tarafına köprü kursanız, insan karnını doyuramadıktan sonra hiç bir ifade etmez" " MAHALLE MEKTEBİNİN  DUVARLARINI  YIKTIK" "Ekonomide sıkıntı var ise o sıkıntı değişik ve çok daha farklı mikroplar üretir. Küresel güçlerin oluşturmuş olduğu mikrop sosyal hayatta çürüme zemini oluşturur. %99'u Müslüman olan Türkiye'de son bir haftada konuştuğumuz taciz olayı  bile başlı başına bir sıkıntı. Toplum olarak cinnet geçiriyoruz. Yaşı 40   olanlar iyi bilirler ki ilkokulu okurken anne babalar okulların nerede olduğunu bilmezlerdi ama bugün okul giriş çıkışlarında anne babalar okul önlerinde bekliyorlar. Öğrenciden daha fazla anne baba var. Anne ve babalar neden 100 metre uzakta ki  çocuğunu almaya gidiyor? Çünkü güven bitti, korkuyorlar. İstanbul'da ki liselerin etrafında iki metre duvar, duvarların üzerinde 1 metrelik jiletli teller var. Biz toplum olarak mahalle mektebi olan duvarları yıktık, güven telkin etmeyen jiletli telleri diktik" "YILDA 150 BİN İNSAN BOŞANIYOR" % 99'u Müslüman olan Türkiye'de Türk verilerine göre 70 bin insan intihara teşebbüs etti. 2016 yılı itibariyle 5225'i hayatını kaybetti. Oysaki bu insanlar ,intihar eden kişinin kolay kolay cennete gidemeyeceğini bilenlerdi ve hepimiz biliriz ki  boşanmak Allah'ın en sevmediği helallerden biridir.  Her yıl ortalama Türkiye'de 130 ile 150 bin arasında insan boşanıyor. Son on beş yıl içerisinde boşanan aile sayısı 2 milyonu geçti. Ülkemizde aile sayısı zaten 20 milyon. Buna göre toplam aile sayısının %10'u  boşanmış durumda. Boşanan insanlara ve  intihara teşebbüs edenlere  soruyorlar, neden intihara kalkıştınız, neden boşandınız?  Cevap, geçim sıkıntısı ya da gayri ahlaki bir durum şeklinde oluyor" " DÜNYANIN EN BÜYÜK GÜCÜDÜR" Ülkede Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in, Alev'i ve  Suni'nin örf, adet ve gelenekleri olduğunun altını çizen Doğan konuşmasını şöyle noktaladı: "Bu kültürleri her biri  birer mektepti. Bu mekteplerin merkezinde sevgi ve saygı vardı ama bütün bu gelenek ve göreneklerimiz yok oldu. Ortak geleneğimiz televizyon oldu. Bir toplumda sosyal çürümeyi engelleyen üç tane fren vardır . Birincisi  Dinimizin beslediği günah freni, ikincisi kanunların beslemiş olduğu yasak freni, üçüncüsü ise geleneklerimizin beslediği ayıp freni. Ama milletin ayıbı taktığı yok, yasağı taktığı yok, günahı taktığı yok. Bu nedenle içimizin rahat etmediği, birbirine karşı güveni kaybettiği, gelecekten endişe ettiği bir ülke konumuna geldik.  Ne oldu da insanımız birbirine karşı nefret duygusu besler oldu. Riskli ama radikal bir cümle kullanmak isterim. Bu ülkede Türkler tek başına bir hiçtir, bu ülkede Kürtler tek başına bir hiçtir, bu ülkede Lazlar tek başına bir hiçtir. Çerkez, Gürcü kim varsa tek başına bir hiçtir ama bu ülkede Türk, Kürt, Çerkez ve  Laz hep beraber dünyanın en büyük gücüdür" İLÇE YÖNETİM KURULU Konuşmalar sonrasında yönetim kurulu seçimi yapıldı. Yapılan seçim sonrasında İlçe başkanlığına Hasan Karakoç, Yönetim Kurulu Üyeliğine ise Abamüslim Ayık, İsmail Göksu, Aydın Tekin, Davut Sevinç, Ömer Gülsever, Abdullah Karasakal, Aynur Karakoç, İsa Sevinç, Ahmet Kaymaz, Ramazan Göksu, Ramazan Alan, Hamza Öge, Nevin Göksu, Aziz Yiğit ve Eda Mercan seçildi. İL DELEGELERİ İl Delegeliği listesinde ise Şevki Ayaş, İsa Sevinç, İsmail Göksu, Ramazan Alan, Ekrem Çelik, Ramazan Göksü ve Mustafa Semiz yer aldı.

Haber: Asim YAVUZ

AdminAdmin