SON AVAZ
Hadi sil baştan bir nizamla uyanıverdiğimizi kabul edelim sabaha
Hadi sil baştan bir nizamla uyanıverdiğimizi kabul edelim sabaha. Bunun adı da başkanlık sistemi olsun. Peki ülkede bir şeyler değişecek mi? Ekonomi darboğazdan kurtarılıp, insanımız yaşadığı hayattan zevk alabilecek mi? Güneydoğu halkı çatışmalardan, kepenk açamamaktan kurtulacak mı? Analar ağlamayıp ocaklara ateş düşmesinin önüne geçilebilecek mi? İhale yolsuzlukları, milyarderler oluşturma serüvenleri son bulacak mi? Millet öz değerleri ile barışık bir hayat sürebilecek mi? İflas etmiş dış politikamız yeniden eski haline taşınabilecek mi?
Şayet bütün bunları sağlayacaksa bir dakika dahi vakit geçirmeden hemen başkanlık sistemine geçmeliyiz. Ne anayasayı düzenlemeye gerek var ne de referanduma.
Bir şeylerin değişeceğine, ülkenin içinde bulunduğu buhranlardan başkanlık sistemi ile kurtulacağına kimse ihtimal vermiyor, veremiyor. Zaten ülkeleri yöneten sistemler değil, bu sistemleri aksatmadan yürüten hükümetler değil midir?
Ak Partinin ilk beş yıllık iktidarı döneminde, Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında meclisten geçirdiği yasaları hatırlayalım. Paketler halinde bir sürü düzenleme yapılarak yasalaştırıldı. Aynı iktidar on dört senedir devleti yönetiyor. Yapamayacağı şeyler olduğunu düşünmek pek akıl karı bir şey olmasa gerek.
Yapamadığı tek bir şey var o da kendileri gibi düşünmeyen partileri siyaset sahnesinden silmek. Bu azda olsa çeşitli vesilelerle sağlanmış vaziyette. Ölümü bayılmak zanneden bazı siyasiler bunu kabullenmiş görünüyorlar.
Gerek İç politika gerekse dış politikalarda yaşadığımız çıkmazların yarı parlamenter sistem nedeni ile hayat bulduğunu görmezlikten gelenler bir kere daha düşünmelidirler. Hangi siyasi ve içtimai olayın kapağını açarsanız açın altında ben yaptım ve oldu mantığının bulunduğu görülecektir.
Bunun için çok önceki yıllara gitmeye gerek yok. işte 15 Temmuz sendromu ve adı çözüm süreci olan çözümsüzlük politikası.
Muhalefetin bütün diretmesine rağmen hükümet her iki konuda da bildiğini okudu. Sonuç yeniden imar edilecek şehirler ve yüzlerce mevta.
Muhalefeti umursamayıp bildiğini okuyan bir hükümet, başkanlık sistemi ile vatandaşın temsilcilerinin kuru gürültülerini de yok etmenin uğraşı içerisinde. Böyle bir tablonun ortaya çıkması halinde asıl sistem tıkanıklığının o zaman yaşanacağını göz ardı edenler, ülkeyi kaldıramayacağı bir yükün altına soktuklarını iyi bilmelidirler.
Halk bu konuda muhalefetin tutumuna odaklanmış. Kılıçdaroğlu tutarlı bir politika güderken Bahçeli saklambaç oynayan çocuk şımarıklığı ile,
-Hele meclise getirsinler bir görelim diyor.
İyi de ne getirebilirler ki?
Bahçeli'de bazıları gibi sanırım bir mucize beklemiyordur.
Nasreddin Hoca, kaybolan eşeğini ararken gayet neşeli olup türkü çığırır. Bu neşeli halini gören komşusu:
-Hoca, eşeğiniz kaybolmuş, oturup ağlayacağınıza siz ıslık çalıp türkü söylüyorsunuz, der.
Hoca Nasreddin:
-Doğru söylersin komşu lakın bütün ümitlerim şu tepenin arkası, şayet eşeğimi orada da bulamazsam sen o zaman seyret benim feryadımı.
Tabi bu feryat halkın değil, halkı yönettiğini zanneden siyasilerin ay bacayı aştıktan sonraki son avazı olacak.
Admin