Poşet Parası
Yeni yılla birlikte, yen
Yeni yılla birlikte, yeni bir şeye daha alışmaya çalışacağız, poşet parası.
Doğayı korumak adına hayata geçirilen bu uygulama doğrusu oldukça düşündürücü. Taş ve maden ocaklarına ruhsat verilirken dikkate alınmayan doğa, fakir fukaranın poşetiyle korunacakmış. Fitresiz fabrika bacaları, ruhsatsız su kuyuları, yayla ve mezralara dikilen çok katlı binalar, Termik santraller, rant kapısına çevrilen orman alanları ve derelere akıtılan zehirli atıklar doğaya zarar vermezken market poşetlerinin ücretlendirilmesi ile güya doğa korunacakmış.
Doğrusu ağlanacak bu hale gülmemek için insan kendini tutamıyor. Bu derece basit politikaların, program diye hükümet tarafından açıklanması bile başlı başına bir komedi.
Daraltılan dere yataklarına sığmayan sel sularının insanımıza faturası her yıl milyonlarca liraları buluyor. Çevre Değerlendirme raporlarından muaf tutulan alanlarda yaşanan orman katliamları; imar barışı ile yaşanmaz hale getirilen cadde, sokak, mezra ve yaylalar, poşet kullanımını akıllara getirmeyecek derecede ağır ve telafisi imkansız doğa katliamıdır.
Bunlar kale dahi alınmazken poşetin ücretlendirilmesi hakikaten enteresan. Son düzenleme ile ekmek, şarküteri ve manav ürünleri poşet ücretlendirmesinden muaf tutulmuş. Şayet bu düzenleme doğanın korunması adına yapılmışsa neden manav, şarküteri ve ekmek poşeti bunun dışında tutuluyor? Bundan da anlaşılıyor ki meselenin özünde doğayı korumak olmayıp marketleri himaye etmek bulunuyor.
Türkiye'de bakkal geleneğinin kökünden kazınarak yerine market sektörünün oturtulması bir tesadüf değildir. Bu güne kadar bunu bir tesadüf ya da gelişmenin bir şartı olarak değerlendirenler, poşet uygulaması ile meselenin çok daha derin boyutları olduğunu anlamaya başladı.
Nasıl ortaya çıktığı, hangi kafaya hizmet ettiği henüz anlaşılamayan bu uygulama, zenginin değirmenine su taşımaktan başka bir şey değil. Yetkililer, bir marketten çıkan insan yoğunluğunu göz önünde bulundurarak bu işletmelerin poşete verdiği para miktarını hesaplamak yerine her poşetle işletmeye ne kadar girdi sağlandığını hesaplamış olsaydı, şimdi insanımız farklı arayışlara sürüklenmemiş olurdu.
Parça ürünlerin kese kağıtlarına konulması mecburi hale getirilmiş olsaydı bu uygulama inandırıcı olabilirdi. Yani ortada poşet kullanımını azaltan ya da kaldıran herhangi bir alternatif bulunmuyor. Markete giren vatandaş patates, domates, elma ve peynir almışsa bunlar için dört ayrı poşet kullanmak zorunda olup bunlar için para ödemeyecek. Ancak bulgur, makarna ya da deterjan almışsa bunları koyduğu poşetin parasını ödeyecek. Yani en çok tüketilen ürünler bu uygulamanın dışında tutulmuş.
Peki bu nasıl doğayı korumakmış?
Netice; dünya yeni yıla çok farklı beklenti ve ümitlerle giriyor olsa da bizim insanımızda ümit yerine yeis, sevinç yerine üzüntü hakım. Yarınların güzel olacağına dair işaretlere henüz rastlayabilmiş değiliz. Yetkililer pembe tablolar çiziyor olsa da insanımızın gördüğü renk, siyahtan başka bir şey değil. Çünkü insan ve doğa adına ortaya konduğu iddia edilen fikir ve uygulamalar dahi hizmet ve samimiyetten uzak..!
Admin