Güncel
Giriş Tarihi : 04-05-2025 10:03

Tarihe iz düşenler

Kudret ne keskin bir kılıç ne de sevginin yerinde öbekleşen nefret değildir.

Tarihe iz düşenler

Tarihe iz bırakmış insanlar, büyüklüklerini makamlarından değil doğruya doğru diyebilme erdeminden elde etmişlerdi.  Affetmeyi bilir, hoşgörüyle mukabelede bulunurlardı. Hayata karşısındaki insanın  penceresinden bakmaya çalışırlardı. Çoğu kere yaptıklarının haksızlık olduğu kendilerine hatırlatılınca güç ve iktidarı bir köşeye bırakıp mutlak suretle mevcut hatayı düzeltirlerdi.

Bu davranış şekli, idare ile halk arasında ki sevgi bağlarının kuvvetlenmesinde önemli etkendir. Muhatap sonuçta bir insandır. Hataları, günahları ve eksiklikleriyle bir insan. Aynı fıtrata sahip idarecinin bunları görmezden gelerek hoşgörü yerine nefreti ön plana çıkarması pek çok olumsuzluğun altyapısını oluşturur.   

         Ava meraklı olan Bağdat Valisi Ali Paşa, maiyetini yanına alarak ava çıkar. Ancak birkaç saat sonra çölün ortasında bir aslanın saldırısına uğrar. Paşanın etrafındaki herkes bir tarafa kaçışır.

         Ali Paşa'nın da atı ürker ve paşa yere düşer. Bu esnada aslan Ali Paşa'nın atını yakalayarak parçalar. Ali Paşa bu arada sessizce aslandan uzaklaşmaya başlar ve nihayet berbat bir durumda Bağdat'a dönmeyi başarır. Hemen adamlarına, kendisini çölün ortasında yalnız bırakıp kaçan maiyetini çağırmalarını emreder. Adamlar kendilerini cezalandıracağı düşüncesiyle paşanın kurtulduğuna dahi sevinmeyip korku ve üzüntü içerisinde huzuruna çıkarlar.

         Ali Paşa tam ağzını açıp adamları azarlayacakken içlerinden biri yerinden kalkıp hemen paşanın eteklerine yapışır ve şöyle der:

         -Aman paşam bir hata işlediğimizin farkındayız ancak iki aslan cenk ederken bizim gibi köpeklerin orda ne işi olabilirdi? Biz gayet iyi biliyoruz ki Ali Paşa gibi bir aslan bir değil rahatlıkla birkaç aslanın hakkından tek başına gelebilir. 

         Ali Paşa bu söz karşısında değil kızmak başlar kahkaha atmaya. Böylece adamlar da ceza almaktan yakayı kurtarmış olur.

         Av ve avcılıktan bahsedip de Ayyaş Hamza'nın cesaretine temas etmemek olmaz. Avlanmayı seven Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber ava çıkar. Ne var ki akşama kadar gezip dolaşmasına rağmen bir tane keklik bile avlayamaz. Bu şansızlığını da sabahleyin erken saatlerde Ayyaş Hamza ile karşılaşmasına bağlar. Hemen adamlarını çağırıp:

-Sabah erken saatlerde saraydan çıktıktan sonra sivri külahlı, sırtında kamburu olan, küt burunlu birisi önümüzden geçmişti, tez huzura getirile diye emir verir.

Zaptiyeler bu tarifin Bektaşi Ayyaş Hamza'ya uyduğunu anlar. Biraz sonra Ayyaş Hamza huzura çıkarılır. Hamza'yı gören sultan haykırır:

- Bre uğursuz, işe yaramaz çirkin suratlı herif. Ne diye sabahleyin karşıma çıktın! Senin bu uğursuzluğun yüzünden bir tane keklik bile vuramadım, der ve  adamlarına dönerek:

-Derhal vurun bu uğursuz herifin kellesini, der.

Ayyaş Hamza, bakar ki kelle gidiyor, son bir çare olarak sultana şöyle der:

-Devletlu sultanım, siz beni gördüğünüz için keklik avlayamadığınızı iddia ediyorsunuz, oysaki ben sizi gördüğüm için kellem uçurulacak. Şimdi siz karar verin, asıl uğursuzluk sizde mi yoksa bu fukarada mı?

         Tarihe iz düşmüş pek çok kişi kudretini halkla bütünleşmeye borçludur. Bu kudret ne keskin bir kılıç ne de sevginin yerinde öbekleşen nefret değildir. Anlayabilmektir farklılıkları, dokunabilmektir her türlü renge. En önemlisi kişi görebilmeli herkes gibi kendisinin de bir insan olduğunu.     

AdminAdmin