Güncel
Giriş Tarihi : 02-07-2016 11:39   Güncelleme : 02-07-2016 11:39

Mütevazı İftar Sofrası

Geçen akşam birkaç arkadaşın daveti üzerine mütevazı olduğunu belirttikleri bir iftar programına katıldım

Mütevazı İftar Sofrası
Geçen akşam birkaç arkadaşın daveti üzerine mütevazı olduğunu belirttikleri bir iftar programına katıldım. Hakikatinde söyledikleri ölçüde mütevazı bir iftar programıydı.  Sokağa açılan sofralara mahalle halkı sıralanmıştı. Kadın, erkek, çoluk çocuk. Adeta çok kalabalık bir ailenin bir arada iftarı gibi. En güzel tarafı ise sofrada hatırı sayılır kimselerin bulunmamasıydı. Anadolu kültürünün tipik bir örneğinin sergilendiği iftar yemeğini kimin verdiğini ben bile bilmiyorum. Zaten bunun bilinir olması, söylediklerimizin asılsız olduğuna işaret ederdi.  Sokağın her iki yakasındaki ailelerin birlikte iftarına imkân tanıyanların amacı bilinmekle zarar etmek değil, bilinmemekle kar elde etmekti. Sanırım maksat da böylece hâsıl olmuştur. *** Bir aydır iftar programlarında her nedense halktan birilerine rastlamış değilim. Kurum amirleri, çalışanları, belediye meclis üyeleri, iş adamları ve dernek sorumluları. Allah aşkına kocaman ilçede bu sofralara neden vatandaş davet edilemez? Maksat Allah rızası mı yoksa hatırı sayılır insanların gönlünü hoş etmek mi? Bu sofralara kurulmuş insanların hepsi de varlıklı insanlar. Gönüllerinin çektiğini yiyebilen kimseler. Hafta sonu pikniklerinin müdavimleri. Kanat, biftek, sucuk ve çeşit çeşit meyvelerle hazımsız kalan kişiler. Hiç değilse manevi duygularımızın kabardığı ramazan ayında biraz daha hassas davranıp fakir fukarayı hoş tutsak olmaz mı yani? Varlıklı insanların umursamadığı bu tür sofraların, fakir kişiler için bir ziyafet olduğunu neden anlamak istemiyoruz? *** Geçen yıllarda iftar çadırı köşesine kocaman harflerle iftar veren kişilerin adı ve soyadı yazılıp, bir ay boyunca askıda kalırdı. Çok şükür bunu azda olsa aşmış bulunuyoruz. Ancak bu reklam şimdi led pano ve birde anonslarla yapılıyor. İşin açıkçası bir sürü masrafa rağmen her şey buhar olup gidiyor. İnsanlardan takdir bekleyenlerin sanırım Bari Huda’dan alacağı pek bir şey kalmıyor. Bu konularda fazla bilgim olmadığı ancak “sağ elin verdiğini, sol elin duymaması gerektiği” esasından esinlenerek hata yapıldığına dikkat çekmek istedim. Umarım insanımız bundan sonraki ramazanlarda, ikramlarını insanların değil, Allah’ın hoşnut olacağı şekilde tanzim eder. *** Bir zamanlar Bağdat’ta bir adam halifenin davetlisi olarak saraya doğru yürürken karşısına biri çıkar ve: -Efendi, ben yolcu olup aç ve yorgunum, der. Davetli zat: -Ben halifenin davetlisiyim, istiyorsan gel birlikte gidelim, der. Ancak yolcu: -Benim halife ile ne işim olur, senin bana vereceğin bir tas çorban varsa ver, yoksa sözüm yok deyince halifenin davetlisi aldırış etmeden yoluna devam eder. Bir müddet sonra davetten dönen zat, yolcuyu bir köşede uyur görünce uyandırmaya kıyamayıp, karnını sabah doyurmayı düşünür. Zat, o gece rüyasında bir kalabalık önünde yürüyen nur yüzlü birini görür. Kim olduğunu sorduğunda Hz. Peygamber olduğunu söylerler. Elini öpmek için yanına yaklaştığında Peygamber kendisine şöyle buyurur: -Biz sevdiklerimizden bir tas çorbayı esirgeyenlere elimizi vermeyiz. Zat, sabah olur olmaz hemen adamın yattığı harabeye gider ve kendisini misafir edip karnını doyurmak istediğini söyler ama adam bunu kabul etmeyip şöyle der: -Bir tas çorba vermen için illâ da bütün Peygamberleri seferber mi etmek lâzım?  Ya o güçte olmayanlar ne yapacaklar?
AdminAdmin