Güncel
Giriş Tarihi : 23-09-2025 07:32

İnsanın diğer canlılardan ne farkı olurdu?

Elbette ki insanlar farklı düşüneceklerdir.

İnsanın diğer canlılardan ne farkı olurdu?

Karşı düşünceye saygı göstermeme durumu, her nedense bir türlü son bulmuyor. Bir kesim insanımız, dindardır, dine yakın olmayan kesime cephe alır. Bir kısım insan Atatürkçü olduğunu söyler, Atatürk’ü sevmeyenleri düşman ilan eder. Birileri Osmanlı’ya düşmandır, cumhuriyeti ön plana çıkarır. Alevi Sünni’yi, Sünni Alevi'yi sevmez. Daha pek çok duruş örneği.

                Bazen bütün bu düşünce akımlarının bir orta noktası yok mu diye düşünmeden edemiyorum. Orta nokta elbette vardır. Niye olmasın ki? Her şeyin bir orta noktası varsa, düşüncelerinde orta noktası vardır mutlaka. Orta nokta, buluşup kaynaşma alanıdır. İnsanların birbirine saygı duymasıdır. Orta nokta insanların birbirlerini sevmeleridir. Elbette ki insanlar farklı düşüneceklerdir. Değişik inançlara mensup olacaklardır. Tek din, tek mezhep tek siyasi akım, tek ırk, tek renk ve tek lisan olması insanlığın; iradeden yoksun ve öz melekelerinden soyutlanması demektir.

                Nasrettin Hoca’ya sorarlar:

-Hocam sabah kalktığımızda insanların gruplar halinde farklı yönlere gittiklerini görüyoruz. Bunu nasıl değerlendirebiliriz?

Hoca cevap verir:

-Bundan daha normal ne olabilir ki? Şayet insanlar tek bir yöne doğru yürümüş olsalardı dünya bu ağırlığı taşıyamaz ters dömerdi.

                İnsanların bir yöne yürümesi, ağırlığın bir alanda toplanmasına, bunun da dünyanın yıkılmasına teşbih yapılmış. Şayet herkes sarraf olsaydı, diğer işleri yapacak insan bulunmazdı. Ya da herkes teknoloji uzmanı olsaydı, bu insanların yiyeceği ekmeği pişiren olmayacaktı. Suyu çeşmeden akıtan bulunmayacaktı. Herkes Müslüman olsaydı, küfrün tanımı yapılamazdı.  Yani açıkçası tek tip düşünce ve inanç asla ve asla gerçekleşmesi imkansız bir durumdur.

                Hiç kimse bir başkası gibi düşünmeye, yaşamaya ve inanmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı gibi, kişinin düşüncesine saygı duyulmalıdır. Saygı duyulmuyorsa bile saygısızlık yapılmamalıdır.

                Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hıristiyanları kilisede, Musevileri havrada görmek isterim diyen ikinci Mahmut, o yıllarda adı henüz demokrasi olmayan yönetimi sergilemekle insana vermiş olduğu değeri belgelemiştir.

                Aradan seneler geçti. Teknoloji çağını yaşıyorken bile birbirimize tahammül edemiyor, birbirimizin fikirlerine saygı duyamıyoruz. Her insanın kendimiz gibi düşünmesini, davranmasını ve yaşamasını bekliyoruz. Zaman zaman da bu isteyiş baskıya, çekişmeye ve çatışmalara kadar uzayıp gidiyor.

Değişik düşünce ve inançlara tabi olmanın şayet bir hesabı varsa, bu hesabı soracak olan en azından biz olmadığımızı bilmemiz gerekir. Buna hiç kimse yetkili kılınmamıştır.

Ramazan’da sohbet konuları bellidir. Genellikle ahlaka ters düşmeyen konular seçilir. İşte böyle bir ramazan gününde III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında gelişen sohbet esnasında Ragıp Paşa, şair Haşmet'e sorar:

-Senin de borcun var mı Haşmet Ağa?

Haşmet:

-Evet, efendim var, diye cevap verir.

Ragıp Paşa tekrar Haşmet’e sorar.

-Ne kadar borcunuz var?

Şair Haşmet:

-Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...

Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünmüş olmalı ki:

-Haşmet Efendi ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı onu soruyorum diyince  şair Haşmet, bu soruyu da şöyle cevaplamış:

-Paşa efendi, paşa efendi, oruç borcum olup olmadığını bana sadece Allah sorabilir. Size ne benim oruç borcum olup olmadığından?

                Diyorum ki siyasi düşünce, mezhep farklılığı, etnik köken gibi insana özgü değerler millet olabilmenin asli unsurlarıdır. Farklı din, ayrı mezhep ve en radikal siyasi düşünceler insanlar arasında kutuplaşmayı gerektirecek nedenler olmamalıdır. Bu özellikler kişinin karakteri olup sorgulanması dahi akla getirilmemelidir. Unutmamamız gereken şey bütün bu farklılıkların insanı değerli kıldığıdır. Bu farklılıklar olmasa insanların diğer canlılardan ne farkı olurdu ki? 

AdminAdmin