Hayri Varol... Biz, kendisine ''bölgemizin yazarı'' diyoruz ama o kendisini, ''ulusal çapta bölgemizi temsil etmeye çabalayan bir yazar'' olarak tanımlıyor. Bölgemiz kendisini çok uzun yıllardan bu yana çeşitli mecralardaki varlığıyla yakından tanıyor ancak son yıllarda edebiyat alanındaki çalışmaları, yayımladığı kitaplarıyla öne çıkıyor. Bu röportajımızı da bu alandaki çalışmalarına yönelik gerçekleştirdik.
Hayri Varol, yazar mısınız?
H. Varol: Yayımlanmış 3 kitabım var. Bunlar Kültür Bakanlığı onaylı ve ISBN numaraları olan eserler. Hayri Varol ismi de Kültür Bakanlığı kayıtlarında ''Yazar'' olarak geçiyor. Yayımladığım kitaplarımın son ikisi romandır ve tamamen hayal gücümün ve hayat tecrübemin ve de yazabilme yeteneğimin ürünleridir. 3 kitabım olmasa da aralarında Yorum Gazetesi'nin de bulunduğu birçok gazete, dergi ve web sitelerinde köşe yazılarım yayımlandı, insanlar bu yazılara değer verdiler. Bunu da yapmamış olsak bile, sosyal medya ağlarımda, düzenli ve düzeyli yazılar yazıyor, yaşadığım toplumla, hayatla alakalı gözlemlerimi, düşüncelerimi yazıyorum. Yazdıklarımla, okuyanlarıma, etki alanımda olanlara bir şeyler anlatmaya, bir şeyler vermeye, bir şeylere dikkat çekmeye gayret gösteriyorum.
Ben, duvar öremiyorum, duvar ustası değilim, binalar dikemiyorum, müteahhit değilim, otomobil tamir edemiyorum, oto tamircisi değilim, sökük dikemiyorum, terzi değilim, yemek pişiremiyorum, aşçı değilim, arsa, tarla, daire satamıyorum, emlakçı değilim, 100 Bin TL'nin üzerindeki parayı sayamıyorum, Milyon TL ile ne yapılır, Milyar TL'lerle neler alınır, neler satılır, bilmiyorum, ben ticaret erbabı değilim, çek nasıl ciro edilir, bilmem, senet nasıl yazılır, bilmem, tahsilat makbuzu neye yarar, mukavele nedir, banka protestosu nedir, ipotek nedir, bilmem, ben tüccar değilim.
Yazıyorum... Yazmaktan keyif alıyorum. Yazarak avazıma dışa vuruyorum. İyi kitap okuyucularının kütüphanelerinde 3 kitabım var, yenilerini bekliyorlar benden.
Evet, ben yazarım.
Bir dönem gazetemiz Yorum'da da yazdığınız için, biz de sonrasında yayımladığınız kitapları kendi kitaplarımız gibi görüyor, gururunuzu paylaşıyoruz. Yazar mısınız, diye başlamamızın sebebi, bölgemiz kamuoyunun sizi daha önceki yıllardaki siyasetçi kimliğinizle tanıyor olmasından dolayı idi. Uzun yıllar bölgemizde siyasetle uğraştınız.
H. Varol: ''Siyasetçi'' kimliği ile anılmak istemiyorum.
Tamamen koptunuz mu?
H. Varol: Şöyle... Bir kere ben hiçbir zaman ''siyasetçi'' olmadım. Ben hiç siyaset yapmadım, politika yapmadım. O zamanlar peşinden sürüklendiğim bir inanç vardı, o inanca göre, ülkemizi, milletimizi dünya arenasında her manada en üst düzeye çıkartacak, nihayetinde dünyaya nizam verecektik, mazlum milletlerin hamisi olacaktık, dünyaya adaleti yayacaktık, tüm insanlığı mutluluğa eriştirecektik.
Tüm bunların gerçekleşmeyeceğine mi inanıyorsunuz artık?
H. Varol: Arkasından yürüdüklerimizin böyle bir davası olmadığını gördük. Sonra, siyaset arenasında hiç kimsenin böyle bir davası olmadığını gördük.
Bu halde siyaset hakkında çok fazla konuşmak istemediğinizi mi yoksa bu konuda çok dolu olduğunuzu mu anlamalıyız?
H. Varol: Bizim toplumumuzda, siyaset konuşmak ''particilik'' ve ''lidercilik'' odaklı. Aslında kimse siyaset konuşmuyor, kimsenin ülke siyasetiyle ilgilendiği de yok, siyasetten anladığı da yok. Bizim toplumun konuştuğu ve ilgilendiği siyaset, hipodromdaki at yarışı izleyicilerinin atlarla ve jokeylerle alakasıyla eşdeğer bir ilgi. Kupon yapmış bahisçilerden farklı değil. Tabi bu benzetmelerim, aşağıyla ilgili. Aşağıdakilerin yani halkın bu ilgisi daha doğrusu ilgisizliği yukarıdakilerin saltanat sürmesini sağlıyor. Onlar da esas manada siyaset yapmıyorlar, daha doğrusu ülke kaygısıyla siyaset yapmıyorlar ama kazanma siyasetini iyi yapıyorlar. Üsttekiler nutuk atıyor, halk nara atıyor, buna da siyaset deniliyor. Böyle bir siyaset arenasında yerimiz yok. Bahisle, kuponla işim yok benim, milli piyango bile almıyorum. Bahis üzerine adrenalin yaşamak isteseydim, şans oyunları oynardım. Günümüzdeki siyasetin, bahis yapmaktan, atlara, jokeylere bağırmaktan, zar atmaktan farkı yok. İstemiyorum böyle bir arena olmayı.
Sadece şunu söylemek istiyorum; bu ülke gerçek siyasetin yapılması gereken zamanlara gebedir, bu ülkenin, bu milletin, bu halkın, esaslı siyasetin yapılacağı günlere ihtiyacı doğuyordur. Doğum vaktinde yaşıyor olursak, işte o günlerde, o düzeyli siyasetin içerisinde mutlaka olacağız. Biz olmasak bile bu ülkenin insanları o günü yaşayacaktır ve hak ettiği değerin mücadelesini verecektir.
Farkında olmadan edebiyat sohbetimize siyasetle başladık ve sanki uzun da tuttuk.
H. Varol: Yazma çabalarımız da bu ülkenin, bu milletin, bu halkın, mutluluğu üzere değil mi? Yazarak, bu halka bir şeyler anlatmaya, bir şeylerin farkına vardırmaya çalışmıyor muyuz? Esasında, yaptığımız işlerimizle, uğraşlarımızla, mesleklerimizle, becerilerimizle, değişik kabiliyetlerimizle, halkın, milletin, hatta devletin, ülkenin ve hatta tüm insanlığın bir parçası değil miyiz? Bir puzzle parçaları değil miyiz her birimiz? Bunun için de bir siyaset mekanizması içerisindeyiz ki, biz de bu manada zaten siyasetin bir parçasıyız, diye düşünüyorum. Sadece partili değiliz. Bir lidere bağlı değiliz.
Bağlı bulunduğumuz en büyük ve yüce teşkilat, Türkiye Cumhuriyeti'dir, bağlı bulunduğumuz, yolundan ayrılmadığımız yegâne liderse Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ülkümüz ve gayemiz; insanlığa, dünyaya, dünyadaki canlılara, dağlara, taşlara, havaya, suya, Yaradan'ın buyurduğu gibi hizmet edebilmektir. Gerisi, araçtır.
Yazarlığa ve edebiyata dönecek olursak, yazmaya ne zaman başladınız gibi klasik bir soru yöneltsek?
H. Varol: A harfini öğrendiğim günden bu yana diyebilirim.
İlginç bir cevap oldu. O kadar eskiye mi dayanıyor?
H. Varol: Çok eski değil ki. Dün gibi. İlk önce, beyaz tebeşirlerle, kara tahtaya, aslında bizim sınıfın tahtası koyu yeşildi ama adı kara tahtaya çıkmış işte, dik çizgiler, ardından yatay çizgiler çizdik, sonra tüm sınıf olarak, önce büyük A'yı, ardından küçük a'yı öğrendik. Her şey, hepsi, zihnimde o kadar taze ki, ilk öğretmenimin sesini dahi o günkü tazeliyle duyuyor gibiyim. Dün gibi. Yani, dünden bu yana yazıyorum.
''Dünden bu yana yazıyorum.'' Bu cümleyi biraz felsefi bulduk, derin bir mana içeriyor sanki.
H. Varol: Kökler derindedir, esas kuvvet derinlerdedir. Ağaçları, o kuvvetli rüzgarlara, fırtınalara karşı ayakta tutan gördüğümüz yüzeydeki gövdesi değildir, dipteki kökleridir ve derinlerden alır ayakta kalabilme gücünü. Derinlerle biraz münasebetimiz olmalı bence.
Daha önceki iki kitabınızı ve bir Kapaklı gazetesi olduğumuz için de ağırlıklı olarak, Kapaklı romanı olan, Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular kitabını konuşmak isteriz. Neler söylemek istersiniz?
H. Varol: İlk kitabımız, Tanınmamış Kişi, anılarımız ağırlıklı, kısa yazılardan, aforizmalardan oluşan bir denemeydi, diyebiliriz. İlk olmasına rağmen oldukça beğeniyle karşılandığını söyleyebilirim. İçinde bulunduğum çevre de aralarından kitap yayınlayan bir yakınlarının eserine ulaşma, okuma refleksiyle hatırı sayılır bir ilgi göstererek bu çalışmamıza bir değer kazandırdı. Birçok arkadaşım telefonla beni aradıklarında ya da sokakta karşılaştığımızda, ''Tanınmamış Kişi'' diye hitabettiler. Bu hitapla yüzlerinde, gözlerinde bir tebessüm oluştu. Okuyanlar, anılarda kendilerine ait lahzalar buldular. Güzeldi. Başarmıştım. En azından bir kitap çıkartmıştım. Zaten birçok dostum da beni cesaretimden dolayı kutladı, tebrik etti. İyi bir başlangıç oldu diyebilirim.
İkincisi, Ayçiçeği Tarlalarına Beton Dökülürken adlı romanım, esas yapmak istediğimdi. Ben, roman yazmak istiyordum, bir roman yazarı olarak yer almak istiyordum edebiyat dünyasında ve kalıcı olabilmenin temellerini sağlam atmalıydım. Ayçiçeği Tarlalarına Beton Dökülürken bu manada iyi bir adım oldu. Esaslı bir roman oldu. Çok açık yüreklilikle söylüyorum, bildiğim, farkında olduğum kabiliyetimin üstünde bir eser çıktı ortaya. Yani, bu kadarını yapabileceğime ben de inanmıyordum ama yaptım. İyi roman okuyucuları kitabı ve yazım dilimi çok beğendiler. Samimiyetlerine inandığım insanlardı bunlar. Twitter aracılığıyla bir okuyucu kitlem oluştu. Romanı okudular, önerdiler, kitapseverler birbirlerine hediye ettiler, adreslerine imzalı kitaplar gönderdik. İyi bir sıçrama oldu. Daha fazlasını elbette arzu eder gönül, ancak kısa sürede bu kadarını beklemiyordum. Hayalini kuruyordum elbette ama beklemiyordum, daha uzun bir yolculuk sonrası buralara ulaşacağımı düşünüyordum. Kısa sürede oldu.
Üçüncüsü ise son çıkarttığımız, şu an elimizde olan eserimiz, Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular. Hazin bir hikâye. Hüznün doruklarını işaret ediyorum bu kitapta, okuyucuyu o doruklara ulaştırabilmişsem, ne mutlu. Roman okuyucularının alışık olduğu, roman kahramanlarından çok farklı karakterler var romanımızda, hikayemiz de alışılmışın dışında bir hikâye. Romanlardaki hayatlardan değil de hayatın en gerçek yanından karakterleri, en gerçek hikayelere kahraman yaptık. Sadece hikâye anlatmadık, romanda sadece olaylar örgüsü yok, toplumsal konulara da parmak basıyor, davranış biçimlerimizin yanlışlığına ya da doğruluğuna da dikkat çekiyoruz, toplumsal davranışlarımıza bir kurguyla farkındalık getirmeye, ayar vermeye çabalıyoruz.
Ayçiçeği Tarlalarına Beton Dökülürken, bir Çerkezköy romanıydı, Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular ise bir Kapaklı romanı. Neden?
H. Varol: Bir şey anlatıyorsam, iyi bildiğim bir şey olmalı. Benim hayatımın, daha doğrusu bilinçli hayatımın çoğunluğu bu bölgede geçti. 30 yıllık geçmişim var bu bölgede. Dolu dolu. Gözetleyerek, emerek, sindire sindire beslenerek. Bu bölgeyi iyi tanıyorum, bölgenin karakterini, insanının yapısını, psikolojisini biliyorum. Hayat tarzlarını biliyorum. Nasıl düşündüklerini biliyorum. En iyi bildiği yerden anlatmalıydım. Bu bölgeyi iyi bildiğim için, bu bölgeyi anlattım.
Bir diğer gerekçesi ise bölgeye olan vefa borcumdur. 30 yıldır beni ben yapan bu bölgeye borcum olduğunu düşündüm. Bölgenin tanıtımına katkım olsun diye de düşündüm ki, edebiyatın, sanatın, sporun, şehirlerin, kentlerin kurumsal kimlik oluşturmada önemli yer tuttuğuna inanıyorum.
Peki, bu manada bölgemizin diğer kurumları ile de bir kontak kurdunuz mu ya da bu manada bir iş birliğinin faydalı olabileceği konusunu düşündünüz mü?
H. Varol: İlk kitabım olan Tanınmamış Kişi'yi tamamen kendi enerji ve gücümle okuyucuyla buluşturdum. Hiçbir kurumdan bir destek istemedim çünkü hiçbir kurumu bağlayıcılığı yoktu. Ayçiçeği Tarlalarına Beton Dökülürken, bir Çerkezköy romanıydı, Çerkezköy hakkında yazılmış ilk ve tek romandı. İşaret ettiğiniz manada planlarım vardı, tasarladığım programlarım vardı, Çerkezköy'ün kurumsal kimliğine edebiyatla bir katkı yapmayı ve bunu diğer kurumlarla kucaklaştırmayı çok arzu ettim. Sadece Çerkezköy Belediye Başkanı Vahap Akay bizi muhatap aldı. Çerkezköy TSO randevu vermedi, Çerkezköy Organize Bölge Müdürlüğü randevu vermedi, Çerkezköy gönüllüsü olarak faaliyet gösteren bir derneğe, bir söyleşi teklif ettim, dönüş yapmadılar, Çerkezköy'ün bazı odalarına gittim, kitabımı armağan ettim, birisi de çıkıp, bir küçük programla biz de tanıtımına, dağıtımına bir omuz verelim demediler, oysa romanımın değişik pasajlarında her bir kitleye ayrı ayrı yerler verdim, romanda kendileri vardı.
Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular, ismiyle de direkt olarak Kapaklı'nın bir gölü olan Kazak Gölü'nü edebiyat sayfalarına işliyor. Burada da bizi sadece Kapaklı Belediye Başkanı Mustafa Çetin muhatap aldı. Her iki belediyenin bu işlerle ilgili birimleri de gerekli ilgiyi gösterdiler mi diye sorarsanız, buna da hayır, diye cevap veririm. Ben, bir belediyenin bu işlerle ilgili biriminin bir yetkilisi olsaydım, kendi bölgeme hitap eden bu eserlerden azami derecede faydalanır hem belediyeme hem de bölgeme düzinelerce programlar, etkinlikler yapardım. Yazarın ve eserinin etinden, sütünden, derisinden, tüyünden, her şeyinden faydalanırdım. Bedava yazar. Para istemez, pul istemez. Büyük masraflar yaparak, dışarıdan getirdikleri yazarlar, sanatçılar gibi kaprisi olmaz, nazı olmaz, gideri olmaz. Faydalanın işte. Faydalanmadılar.
Faydalanamadılar da diyebilir miyiz?
H. Varol: Ufuk ve vizyon meselesi.
Bu manada yine de gayretleriniz olacak mı? İş birliği konusunda yani?
H. Varol: Varlığımızı fark edip, değer verenlerin değerlerine karşılık gösteririm elbette ama kimsenin ve hiçbir kurumun kapısında kendimi ve sanatımı dilenci konumuna düşürmem. Biz edebiyatçıyız, edepli insanlarız, edebiyat yapıyoruz, hallerimiz, hareketlerimiz edepli olmalı. Biz edebi bir eser koymuşuz ortaya, bu eserle topluma, kentimize, çevremize, insanlarımıza bir sunum yapmışız. Kıymetini bilenlerle, tek kuruş beklenti içerisinde olmadan, arzu ettikleri, isterlerse içeriğini kendilerinin belirleyeceği etkinliklerde seve seve yer alırız, bu anlamda elbette her kurumla görüşürüz. Şehrin bir noktasına yapılacak bir kaldırımın, bir bahçe düzenlemesinin, bir istinat duvarı yapımının ihalesini kapma yarışı gibi bir çabanın içinde olamayız, kendimizi o durumlara düşürmeyiz. Biz edebi eserler üretiyoruz, edeple hareket ederiz.
Kitaplarınızın okuyucuya ulaştığına inanıyor musunuz?
H. Varol: Maalesef ki tam manasıyla tam okuyucu kitlesine ulaşabildiğimi söylemek mümkün değil. Bu alanda yazmaktan daha zoru tanınmak, bilinmek, okuyucuya ulaşmaktır. Çokça bilinen kitaplar, reklamı çokça yapılan, reklam gücü olan kitaplardır. Yani kitabın tanıtılması için de büyük paralar harcanmıştır. Bizim öyle bir gücümüz yok. Ancak kendi sosyal medya aracılığımızla ve duyarlı arkadaşlarımızın kendi sosyal medya ağlarında yaptıkları paylaşımlarla kendimizi gösterebilmeye çalıştık. Yerel medyamız bile sanki bölgemizde her ay yeni bir kitap çıkıyormuş gibi davrandı, sanki çok sıradan, alışılagelmiş bir gelişmeymiş gibi baktı eserlerimize, yazarlığımıza. Sayfalarına çokta iyi bir malzeme olabilecek bu duruma kayıtsız kaldılar, içerik üretmediler, eleştiri yapmadılar, yorum getirmediler, yani onlar da kullanamadılar bu durumu.
Yine de bir kitleniz olduğunu ifade etmiştiniz?
H. Varol: Bu şartlarda bile bir kitle oluştu elbette. Şu an benden dördüncü kitabı sabırsızlıkla bekleyen okurlarım var.
Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular, Kapaklı'ya ne katar?
H. Varol: En başta Kapaklı'nın ismini edebiyat sayfalarına kayıt eder. Yazar, bu kitabı çok daha geniş kitlelere ulaştırabilirse, bu kitapla kendisi de ismini kalıcı duruma getirebilirse, birlikte büyür ve birlikte anılırlar. Çukurova'nın Yaşar Kemal'i gibi, Doğu'nun Fakir Baykurt'u gibi, Ege'nin Halikarnas Balıkçısı gibi, Adana'nın Orhan Kemal'i gibi, Beyoğlu'nun Ahmet Ümit'i gibi. Bu az bir şey değildir. Önemsiz değildir. Bir kentin kurumsal kimliğine katkısı büyüktür. Kapaklılık bilincine büyük katkı sağlar. Kapaklıspor gibi, Kapaklı Sitespor gibi. Sonra Kapaklı'nın dününü bugüne, bugününü yarına taşır, bir hafıza oluşturur. Bir birlik sağlar, çünkü Kapaklı'da yaşayan herkestir romanın kahramanları, Kapaklı'nın mahalleleri, sokakları, gölleridir, mekanları. Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular romanının ele aldığı, işlediği konular Kapaklı'ya dairdir. Kapaklı adına endişeler taşır, bu kente dair kaygıları vardır, önerileri vardır. Bir edebi eser, bir sanat eseri, şehirlere, kentlere ne katıyorsa, Kazak Gölü'nde Kanat Çırpan Beyaz Kuğular da onu katar Kapaklı'ya.
Gelecek eserleriniz de yine bölgemiz temalı mı olur?
H. Varol: Ben Trakya'yı ve Trakyalı'yı seviyorum. Edebiyata konu olabilecek daha çok hikayeler çıkartabilirim bu bölgeden. Dedim ya, bölgeyi iyi tanıyorum ve bildiğim yerden anlatmayı öncelikli duruma getirmek isterim. Zaten baktığımızda, Trakya temalı çok fazla edebi eser de görmemiz çok mümkün değil, Trakyalı edebiyatçı ve sanatçılarımız da çok az sayıdadır, olanlar da Trakyalılıklarını nedense çok fazla öne çıkartmazlar. Fırsat verilirse, imkanlarım ve gücüm dahilinde sadece Çerkezköy ve Kapaklı değil, tüm Trakya'nın yazarı konumunda olabilmeyi ve bu anlamda bu bölgeye bir katkı sunabilmeyi çok arzu ederim.
Yazarlık hayatınızda en keyif aldığınız anlar hangi anlarınızdır?
H. Varol: Kitap satma endişesi taşımadığımız, kitapların bedelleri önceden ödenmiş imza etkinlikleri çok keyifli.
Neden böyle söylediniz?
H. Varol: Halkımızın büyük bir çoğunluğu kitapların parayla satılan bir şey olduğunu, yazarlarının kitaplarından geçim sağlayabilir olduğunu bilmiyorlar, maalesef. Festivallerde, şölenlerde, stantlarımıza gelen birçok insan, bizden imzalı kitap aldıktan sonra teşekkür edip gidebileceklerini sanıyor. Biz de para istemeye utanıyoruz, sıkılıyoruz. Bir yandan da bir öteki tezgâhta ekmek arası köfteye, burma tatlıya, civil peynire, sıkma tesbihe, tahta anahtarlığa para veren adam, emeğimize, göz nurumuza para vermeden alıp gidiyor. Bu anlar çok can sıkıcı oluyor. Etkinlik sahibi kurum tarafından kitaplarımız satın alındığında imza kısmı çok keyifli oluyor. Etkinlik sonunda plaket veriliyorsa o da çok keyifli oluyor. (Burada karşılıklı gülüyoruz)
Keyifli bir röportaj yaptığımızı düşünüyoruz. Son olarak ne söylemek istersiniz?
H. Varol: ''Son olarak'' söylemek istemem. Daha söylenecek sözlerimiz var. Kısa sürede yeniden söyleşmek üzere ara verelim derim ve bu röportaj fırsatı için çok teşekkür ederim. Sayfalarınız aracılığıyla tüm Kapaklı'ya, kitapseverlere, okurlarıma saygılarımı sunarım, kalbi selamlarımı iletmek isterim.
Bu keyifli anlar için biz çok teşekkür ederiz. Yeniden görüşmek üzere öyleyse.
Röportaj: Asim YAVUZ