Güncel
Giriş Tarihi : 11-05-2024 08:02

Bebeğin duygusal ihtiyaçları da karşılanmalı

İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Rahşan Ezgi Dönmezer, Anneler Günü dolayısıyla anne ve bebek ilişkisinin önemine ilişkin değerlendirmede bulundu. Rahşan Ezgi Dönmezer, “Bebek için annenin sevgisi, şefkati ve sıcaklığı temel bir ihtiyaçtır” dedi.

Bebeğin duygusal ihtiyaçları da karşılanmalı

Anne ile bebek arasındaki iletişim ve ilişkinin önemi konusunda bilgiler veren İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Rahşan Ezgi Dönmezer, bebeğin beslenme ve bakım gibi temel gereksinimlerinin yanı sıra duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini vurguladı. Bebek için anne sevgisi, şefkati ve sıcaklığının en önemli ihtiyaçlar arasında olduğunu söyleyen Dönmezer, “Sabit, istikrarlı, güvenli, kapsayıcı, koşulsuz sevgi ve ilgi veren ebeveynler olabilirsek, en temel başa çıkma/savunma mekanizmaları ve ruhsal dayanıklılıklarını olabildiğince sağlam inşa etmeye başlamış oluruz” tavsiyesinde bulundu.

“BEBEĞE VE ÇOCUĞA DOĞRU YAKLAŞIM BİR SANATTIR”

Öğretim Üyesi Rahşan Ezgi Dönmezer, psikoloji biliminin, bebeklere, çocuklara ve ergenlere, kendi anlam dünyaları ve kuralları çerçeveleri ile yaklaşabilmenin, bu boyutlarda iletişim kurabilmenin adeta bir sanat olduğunu var saydığını söyledi. Dönmezer, “Öte yandan onlar kendilerini ifade ederlerken çok nadir bir şekilde doğrudan dışa vurabilirler, zira bunu yapmayı henüz öğrenmektedirler. Küçük bir çocuğun ruhsal dünyasını anlamak için deneysel birtakım tekniklerde çareyi aramak maalesef pek mümkün değildir” dedi.

“BEBEKLERİN ANNE SEVGİSİNE İHTİYACI VAR”

Annenin temel bakımına ihtiyacı olan bir bebeğin, aynı zamanda onun şefkati, sıcaklığı ve sevgisine de ihtiyacı olduğunu kaydeden Rahşan Ezgi Dönmezer, “Peki bebeklerimizi, çocuklarımızı, ne denli tanıyoruz? Onları ne denli duyuyor, dinliyor ya da gerçekten seziyoruz? Yoksa sadece ebeveyn olmadan evvel okunulan metinlerden, konu komşu, kendi gelenek görenek kültürel birikimimizden mi yola çıkarak davranıyoruz? Peki ya yavrularımızın otantik var oluşsal ihtiyaçları? Her bebek, çocuk ve ergen; aslını isterseniz insan, nev-i şahsına münhasır olup basmakalıp yöntemler, yaklaşımlar veya adetlerle yetiştirilememektedir. Genel geçer bazı kaideler bazı acil durumları yatıştırır gibi görünse de çocukların temel kapsanma, korunma, temel güven duygusu geliştirebilme gibi hayati ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir” diye konuştu.

“BEBEKLERİN DUYGUSAL İHTİYAÇLARI DA KARŞILANMALI”

Bebeklerin sadece fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasının yeterli olmadığına dikkat çeken Ezgi Dönmezer, konuşmasına şöyle devam etti: “Her bebeğin türlü çeşit feryadı vardır. Her zaman bir ihtiyaç gidermeye yönelik değildir. Acı, keder, hırs, öfke, hatta bazen sevinç çığlıkları atabilirler. Bebekler bazen ciğerlerini çalıştırmak amaçlı refleksif olarak garip sesler çıkartabilirler. Süt çocukları bazen de mutluluk ağlaması adını verdiğimiz bir cıvıldama sekansı yaşayabiliyor. Bu noktada bebekler kendi kaygılarıyla başa çıkmayı öğreniyorlar. Bazıları parmaklarını yumruklarını emiyor, kahkahalar gözyaşlarını kovalıyor.”

“BEBEKLE TEMAS ÖNEMLİ”

Bebeğe temasın önemine vurgu yapan Dönmezer, “Böyle durumlarda çeşitli uzmanlardan ebeveynlerin müdahale etmemeleri gerektiğini, kucağa almamaları gibi uyarılarda bulunduklarını duyabiliriz. Bebeğimizle elbette temas edebiliriz çünkü her canlı için görülmemek var olmamakla eş değerdir fakat bu teması gerçekleştirirken, bebeğin kendi başa çıkma mekanizmasını geliştirmesini engellememeye dikkat edilmelidir” ifadelerine yer verdi.

“ÇOCUĞA YAŞADIĞI SORUNUN NE OLDUĞUNU ANLATMAK GEREKİYOR”

Dönmezer, açıklamasına şöyle devam etti: “Bebeklerin ve çocukların başa çıkma/savunma mekanizmalarını geliştirebilmek, yaşadıkları duygu karmaşası içinde onlara öncelikle alan ve zaman tanımakla yani saygı duymakla başlar. Ağlamalarını yok sayan, ağlamalarını derhal bitirmelerini isteyen ebeveynler görebiliyoruz. Halbuki bir problem var ve insan yavrusu bunu tanımlayamıyor. Evet ağlayacak, acı çekecek, huysuzluk yapacak, huzursuzlanacak ve tüm bu duygu yelpazelerini yaşayarak başa çıkmayı öğrenirken yavrumuza kendisini ifade etmeyi öğreteceğiz. Nasıl mı? Ona onu anlatmaya çalışarak. O anda nasıl görünüyorsa, nasıl hissediyormuş gibi algılanıyorsa bunu ifade ederek. Çocuğun anladığı düzeyde bir dil kullanarak ifade ettiğimiz takdirde çocuk da kendisini anlaşılmış, görülmüş hissedebilecek ya da gerçek duygularını da ifade etme cesareti bulabilecek çünkü yargılanmadığını, ağladığı için azarlanmadığını, hala sevildiğini ilgilenildiğini görecek.”

“BEBEĞİ NİNNİ İLE SAKİNLEŞTİREBİLİRSİNİZ”

Kontrolün her zaman annede olmasının çocuğa zarar verebilecek noktalara gelebileceği uyarısında bulunan Dönmezer, “Onlara kulak verip güvendiğimizi ve her türlü duygu hallerini doğal karşılayıp onaylayabildiğimizi hissettirmemiz gerekir. Bebeklerimizle ise yine aynalamak faydalı bir tavır olacaktır. Bebeğimizin huzursuzluğunun giderilmesi için türlü çeşit yol deneyebiliriz fakat bazen tek ihtiyacı olan sessizlik ve sıcak bir kucaktır. Bazen de sadece sakin bir ses tonu ile kendisi ile konuşmanıza yeterli olacaktır, belki de kısa bir ninni. Anne-bakım veren kişiler-dış dünyaya dair herhangi bir etkileşim olmadan bebekler için varoluş ve yok oluş arasında bir sarkaç gibidir. Dolayısıyla bir varmış bir yokmuş ebeveynler değil sabit, istikrarlı, güvenli, kapsayıcı, koşulsuz sevgi ve ilgi veren ebeveynler olabilirsek, en temel başa çıkma/savunma mekanizmaları ve ruhsal dayanıklılıklarını olabildiğince sağlam inşa etmeye başlamış oluruz” tavsiyesinde bulundu.

 

AdminAdmin