Görüp baktığımız, okuduğumuz, duyduğumuz; dahası gözümüze ve gönlümüze hitap eden şeylerden, kendimizce aldığımız ilham sonucu yaptığımız çıkarımlara esinlenmek dememiz mümkün. Gerçek anlamda bir esinlenmeden söz edebilmemiz için, esinlendiğimizi düşündüğümüz, duyduğumuz şey üzerinde askariden bir kafa yormamız, enerji harcamamız ve ondan yeni çıkarımlar yapıp, bir şeyler de üretmemiz gerekir. İçinde bir emeğimiz yokta; görüp, duyduğumuz, okuduğumuz bir şeyi olduğu gibi alıp kullanıyorsak bu bir esin değil, doğrudan taklit anlamına gelmektedir. Aslında daha derinine indiğimizde, esinlendiğimiz şeyle, ürettiğimiz şey arasında sanıldığı gibi her zaman doğrudan bir bağ olmaya bilir. Bunun nedeni, görüp, duyduğumuz, okuduğumuz şeyin biz de yeni bir bakış ve pencere açmasına neden olmasıdır. Gerçek neden, asıl esin kaynağı olsa da, ortaya çıkan şeyin bambaşka bir şey oluşu bundandır. Aslında takdire şayan esinlenmekte bence budur.
Bu bağlamda, esinlenme ile etkilenmeyi de biribirinden ayırmak gerekir. Her ne kadar aynı kökten sesleniyor gibi gözükseler de, aralarında bir mahiyet farkı vardır. Benzemek ve ya benzeşmek de buna dahildir.
İnsan, geçmiş, hal ve gelecek içinde yoğrularak hayatını sürdüren bir varlık. Her şeyi önce taklit ederek bir tür tanımaya çalışır. İnsanın bu özelliği ortak bir özelliktir. İnsan ruhu da böyledir, ruhlarımızda kesinlikle biribirinden bağımsız değildir. Ne kadar farklı ve orjinal olduğumuzu söylesekte, insanların ruh rayları biribirini daima az veya çok keser. Bu azlığın ve çokluğun kaynağını oluşturan şeyse; başta aynı coğrafyada yaşıyor olmakla birlik; dilden, geleneklerden ve bir çok şeyden etkilenmek, yani kültür. İçinde yaşadığımız coğrafya ile birlik, kültür coğrafyasının da etkisi altında bulunuruz ve burada yaşayan diğer insanlarla ruh raylarımız doğal olarak daha fazla kesişir. Bunu aynı evde büyümekten tutun; aynı vatanı, aynı kültür coğrafyasını, aynı dünyayı paylaşmaya kadar götürün...
Her insan rızıklar dünyasından yeterince faydalanması bakımından, bir kısmı yaratılıştan gelen, bir kısmı sonradan eğitimle ve öğrenme ile elde ettiğimiz edinimlerden gelir. Her insanın bu anlamda mutlaka diğer melekelerinden daha farklı ve diğerlerinden daha çok öne çıkan bir yanı ve yönü vardır. Kendini bilme dediğimiz şey de aslında bunun e doğru tespitinden ibarettir. Aklınıza gelebilecek; din, düşünce, sistemler, düzenlerin, devletlerin de, biricik görevi, bu melekelerimizi, yeterince ve özgürce kullanabilmemiz için önümüzdeki maniaları kaldırarak bunun bir disiplin içinde sağlanmasıdır. İnsanın doğru, iyi ve güzel anlamda; melekelerini kullanmasını sağlamayan, sağlayamayan, insana dair herşey yok hükmündedir.
İnsan bütün bu varoluş içinde hayatını sürdürürken; geçmişi, hali ve geleceği hesaba katmadan davranamaz. Bunu yaparkende, geçmişte ve halde olanlardan bir tür yararlanmayı dener, bu yararlanmalar sırasında kendisini doğrudan ve dolaylı etkileyen şeyleri de esin hanesine yazar. Bugün esinlenmek dediğimizde, daha çok edebiyat, edebiyat içinde de aklımıza ilk gelen şey şiirdir. Hepimiz bunu farklı yaşamakla birlik, çıkarttığımız sonuçlarda farklıdır. Kimimiz esinden bağımsız daha orjinal şeyleri üretmeyi başarırken, kimimiz kötü bir taklitçi olmaktan kurtulamayız. Eskilerin bu anlamda söylediği güzel bir söz vardır; taşıma su ile değirmen dönmez. Burada üzerimize vazife olan şey, değirmenimizi gerçekte ne ile döndürdüğümüzdür, kaynağından mı, yoksa kova ile mi?