Ülkemizin içinde bulunduğu çıkmaza şahsi menfaat penceresinden bakmamak gerekir. Referandum sürecine gelmiş olmamız bile ülkemiz açısından bir kayıptır. Hadi referandum demokrasinin bir gereği diyelim. Peki insanımızın gerek sosyal medya gerekse sokakta bu derece gerginleşmesine ne lüzum var? Evet ya da hayır, demokratik kurallar çerçevesinde yapılacak olan bir referandum neden bu derece insanları rahatsız ediyor ki? Bizler birbirimize saygı duymayı hiçbir zaman öğrenemeyecek miyiz?
İşin en garip tarafı her seçim ya da referandumun milli mücadele bilincine büründürülerek yapılmak istenmesidir. Bildiğim kadarıyla milli mücadele bir milletin istikbali adına başka milletlere karşı verdiği savaşın adıdır. Peki şimdi Türk Milletinin ya da belirli bir kesimin bu mücadeleyi kime karşı vermesi bekleniyor. Bu mücadeleyi millileştirenler farklı düşünenleri hangi din ya da milletten lanse etmeye çalışıyorlar?
Söylemlere baktığımızda kurtuluş ve istikrar kavramlarının ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Bu söylemlerin kullanılma nedeni vatanımızın ateşten bir çember içerisine alınmış olması, devlet otoritesinin zafiyeti, iç ve dış dengelerin bozulmuş olması değil midir? Hakikaten söylemler doğru. Türk Milleti bir kurtuluş mücadelesi vermek zorunda bırakılmış. Ama bu mücadele kardeşin kardeşe karşı mücadelesi değil, vatanımızın birliğine yönelik tehditlere karşı sloganlaştırılmalıydı.
Ama her nedense ateşin bacayı kül etmesine aldırış etmeden siyasi görüş, mezhep farklılıkları ön plana çıkarılarak milletimiz kendi içerisinde bir milli mücadeleye hazırlanıyor. Milleti bu merhaleye taşıyanlar bir kere daha oturup mantık kuralları çerçevesinde düşünmeli, nifak ve ayrıştıran politikaları rafa kaldırmalıdırlar. Evet ya da hayır yıllardan beri süregelen kardeşliğimizi sabote etmemelidir.
Şayet bir mücadele verilmesi gerekiyorsa bu mücadele , kuzu postuna bürünen din tacirlerine, Türk Milletinin askerine kurşun sıkan hainlere, devlet malını torunlarına miras bırakan soygunculara, devleti yöneten ama yönetimdeki zaaflarına yenik düşenlere karşı verilmelidir. İçinde bulunduğumuz hiçbir olumsuzluk sebepsiz olarak ortaya çıkmamıştır.
Güneydoğuda yıkılan şehirlerin yeniden tesisi adına 36 bin konut inşası, Suriye muamması, AB ilişkileri, etkileri uzun zaman devam edecek ekonomik kriz, elimizden çıkması muhtemel olan Kıbrıs, dolar ve Avronun tavan yapması ve Cemaat yapılanması. Her biri başlı başına milletimizin refahına, huzuruna ve istikbaline yönelik devasa engellerdir.
İşte insanımız asıl bunları sorgulamalı, bu çarpıklıkların ıstırabını iliklerinde hissedebilmelidir. Durup dururken Türkiye Cumhuriyeti bu duruma düşmedi ya. Bütün bunların bir nedeni ve bir çıkış kaynağı bulunmaktadır.
Öyle ya da böyle; kaybettiklerimizi bir kenara bırakarak bundan sonra kaybetmemek adına aklın ve bilimin ışığında geleceğimize yön vermeye çalışmalıyız. Bu da ancak katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi ile sağlanabilir. Aksi taktirde Türk Milleti olarak bu kaoslarla örülü zamanı da mumla arar duruma geleceğimiz inkar edilemez bir hakikattir.