Bu günlerde mecliste gurubu bulunan partiler, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda farklı tellerden, farklı havalar çalmaya başlamışlar. Bu farklılık meselelere ne derecede ehemmiyet gösterildiğinin bariz bir örneğidir. Ancak pek çok hususta kanunlar çıkarılırken devletin bekasından ziyade kişi ve siyasi oluşumların menfaati ön planda tutulduğundan dokunulmazlıkların kaldırılmasına şimdilerde ihtiyatlı yanaşılıyor.
Hükümet dokunulmazlıkların kısmen kaldırılmasından yana tavır sergiliyor. Vekillerin de sıradan insanlar gibi hukukla yüzleşmesini kendi siyasi istikbali açısından tasvip etmiyor. Oysa ki kısmı dokunulmazlık adı altında belli bir kesimi cezalandırmaya yönelik bir düzenleme hiç ama hiç adil değildir. Dokunulmazlık zırhına sığınarak devleti yıpratmaya yönelik eylem içerisinde bulunanların; milletin parasını çalanlardan ne farkı var ki? Birileri alenen topla tüfekle eşkıyalığa soyunmuş, diğerleri medeni görünümlü soygunlarla milletin iliklerini sömürmekte. Birileri asker, polis, sivil demeden insanlığı katlediyor, diğerleri fakir fukaranın sofrasında ki ekmeği, cebindeki parasını söğüşlüyor..!
Hadi sırası gelmişken, hdp’li vekiller bahane olmuşken dokunulmazlık denilen asalakça geçinmeyi bir çırpıda çöpe atıverelim. Önümüzde ki dönemde parlamento pırıl pırıl insanlardan oluşuversin. Yankesici, servet düşkünü, vatan haini kişilerin milleti temsil etmesine vize vermeyelim. Her şeyden önemlisi bu vesile ile hukuku güvenilir kılalım. Her insanın yasalar karşısında eşit olmasını sağlayalım. Özümüze bürünüp hokkabazlığa veda edelim.
Bunun Türkiye’de yapılması imkansız beyler. Çünkü ‘horoz ölse de gözü çöplüktedir’ derler ya işte bu da onun gibi bir şey. Halkın lütfettiği bu sınırsız imtiyaz kaldırılmış olsa bir çok kişi sülalesini nasıl zengin edecek. Bu güne kadar yediği haltların bedelini nasıl ödeyebilecek?
Dokunulmazlık kaldırılmış olsa sizce seçimlerde yüz binlerce insan bütün varlığını seçim meydanlarında harcamayı göze alabilir mi? Vekil olabilmek için bazı çakallar kuzu postuna bürünebilir mi? Bürünemez efendim çünkü kanun yakalarına yapışır. Aç karnını doyurabilmek için tatlı çalanla, milyon liralık saat takan kişiler aynı yargıç karşısında aynı nedenlerle hesap vermek zorunda kalır.
Alman imparatoru II.Frederik, Postdamm kentinde bir saray yaptırmak ister. Ancak saray yaptırmak istediği arsanın karşısında bulunan bir yel değirmeni kendisini rahatsız eder. Değirmenin sahibine gönderdiği adamları vasıtasıyla değirmen ve arsayı satın almak istediğini bildirir.
Değirmenci:
-Bu değirmen bana babamdan kaldı. Kral istediği başka bir yerde sarayını inşa ettirebilir, ama benim bir başka yerde değirmen kurmamama imkanım yok, der.
II.Frederik değirmenciyi huzuruna getirterek:
-Değirmen ve arsan için ne kadar para istiyorsan söyle, yoksa değirmenini başına yıkarım, diye bağırır.
Değirmenci gayet sakin bir tavırla:
-Kralım, değirmenimi başıma yıkacağınızı söylerken Berlin’de hakimler olduğunu sanırım unutuyorsunuz..!Der.
Sizce, kral hakimleri susturup, değirmeni yıktırdıktan sonra adamı zindana atmış olabilir mi? Hayır sonuç öyle olmadı. II.Frederik’in yel değirmeninin karşısına bir saray inşa ettirdiği ve kalıntılarının hala mevcut olduğu kaynaklarda yer alır.
Devlet idaresinde ölçü tek olmalı; zaman, yer ve kişiye göre değiştirilmemelidir. Bu ölçüye uymayan her fail yasalar karşısında hesap verebilmelidir.