Sosyal medya ekseninde insanımızı izlerken ürpermemek elde değil. Her geçen gün daha çok kutuplaşan evet ve hayır cephesi taraftarları, bilenmiş bıçak gibi sonuçlara endekslenmiş. Sonra açık açık hayır çıkması halinde iç savaş çıkacağı, başlatılacağı yönünde yazılar yazılıyor. Oh ne ala memleket..!
Ha, olmadı, ya da olmaz demeyin. Hüdapar mensupları ile pkk sempatizanların sokak çatışmalarını hatırlayın. Sokak aralarında başlatılmış olan çatışmalar sonucunda iki günde 40 civarında insan öldürülmüştü. Satırlarla, sopalarla ve bıçaklarla.
İşin en korkunç yanı da bu çatışmaların memnuniyetle izlenmiş olmasıydı. Hükümet yetkilileri adeta bunu kullanmış, çatışmanın bir tarafını destekleyen üstü kapalı mesajlar vermişti.
İnsan sormadan edemiyor doğrusu. Şayet yapılan bir referandumsa, ortaya bir sandık konmuşsa neden sonuçlarına katlanamıyoruz ki? Neden iktidarı sonsuz bir saltanat olarak değerlendirip, bırakmamak adına halkı sokaklara çekmeye çalışıyoruz ki?
Üst makamları meşgul eden siyasiler konuştuklarına az da olsa dikkat etmiş olsalardı bu kutuplaşmalar yaşanmayacaktı. İç savaş kavramı suç olarak değerlendirilip, gerekli cezalar uygulanmalıydı. Kardeşçe yaşamanın insanlığın gereği olduğu ve siyasilerin taht kavgasına kurban edilmemesi gerektiği bilinci sokaklara hakim olmalıydı.
Siyasiler bunu yapamadılar, yapmak istemediler. Çünkü durgun sular ne kadar çok bulandırılırsa o kadar çok taraftar toplayacaklarını iyi biliyorlar. Milletin manevi duygularını kullanarak hedeflerine daha rahat ulaşacaklarını gayet iyi anlayabiliyorlar. Hayır oyu kullanacağını söylemek suç kabul edilirken, iç savaşa hazır olun diyenlerin iktidar tarafından eleştirilmemesi densizlere cesaret vermektedir.
Türk Milletinin bu aşamaya gelmiş olması; demokrasinin gereği olan referandumun milli mücadele ve kurtuluş savaşı olarak halka dayatılmasındandır. İktidar ve iktidarı destekleyenler sandığı savaş olarak nitelendirmiş olmasalardı, bir il başkan yardımcısı iç savaştan, adam katletmekten, caniliği bayraklaştırmaktan ve demokrasiyi germezlikten gelemezdi. Adaletin ve hukukun yakasına yapışacağı düşünerek milli birliğe gölge düşürecek söylemlerden uzak durmaya çalışırdı.
Ama biz bunları kime söylüyoruz ki?
Söylediklerimizi ancak vatanın her şeyden daha aziz olduğunu düşünenler anlayabilir.
Söylediklerimizi sadece demokrasiye gönül verenler kabullenebilir.
Söylediklerimizi sadece bir insanı öldürmenin bir alemi yok etmek olduğunu içine sindirmiş müminler anlayabilir.
Söylediklerimizi sadece karşısında ki insanların düşüncesine saygı duyabilen münevver insanlar anlayabilir.
Söylediklerimizi, kula kul olmayı değil, sadece Allah’a kul olmayı benimseyenler anlayabilir.