Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 29-11-2015 20:32   Güncelleme : 29-11-2015 20:32

Fazlası Külfet

  Servetin  insana yetecek kadarı nimet, fazlası külfettir

Fazlası Külfet
  Servetin  insana yetecek kadarı nimet, fazlası külfettir. Kazanç konusunda bu görüş üzerinde ittifak edilmiştir. İşin özü bu. Lakin bir çok esasta olduğu gibi kazancın da ölçüsü elimizden çıkmış durumda. Ne olduğu, nerden geldiği belli olmayan her kazanım  artık kutsal addedilmeye başlandı. Bütün bu didinişlerin geçinmek için olduğunu söyleyemiyoruz. Çünkü yığıp yığıştırılan servetler, nafaka temininin çok ama çok üzerinde. Sadece varlığına varlık katanlar değil, imkanları kısıtlı olanlarda aynı idealin sancısını çekiyor. Daha çok kazanmak, daha fazla servet sahibi olmak. Sonrası malum! Hayır, hayır malum değil, bilakis  muamma? İhtiyar bir Acem Padişahı ömrünün sona erdiğini düşünerek devlet erkanını yanına çağırıp vasiyetini yapar. Tahtı bırakacağı evladı olmadığı için hükümdarlık tacını şehrin giriş kapısına asmalarını, sabahleyin şehre ilk giren kişiye tacı giydirip onu padişah yapmalarını vasiyet eder. Bir kaç gün sonra padişah ölür. Vasiyeti üzerine tacı şehrin giriş kapısına asarlar. Biraz sonra kapıdan içeri bir dilenci girer. Devlet erkanı dilenciye tacı giydirip tahta oturtur. Yeni padişah bir  müddet saltanat sürer. Ancak işin ehli olmadığı için tebaasından bir kısım insanlar ayrılarak memleketi terk ederler. Komşu ülke sultanları da savaş başlatıp bazı kasabaları istila ederler. İşte tam bu karışıklık  esnasında  padişah olduğunu duyan bir dostu onu   ziyarete gelir. Sevincini saklayamayan arkadaşı: -Tanrıya şükürler olsun ki talihin yaver gidip sultan olmuşsun. Artık sıkıntıların son bulmuş, refah ve huzur içerisinde yaşamaya başlamışsın. Padişah sakalını sıvazlayarak şöyle cevap verir: -Beni, halimden dolayı kutlamak yerine taziye etmen daha doğru olur. Dilencilik yaptığım zamanlar bir ekmeğin kaygısını çekerdim, şimdi ise alemin kahrını sırtımda taşıyorum. Günümüzde sadece zengin ve zenginlik kavramı değişmemiştir. Her imkana sahip varlıklı kişilerin bitmeyen tamahı gibi fakirlerin de arzularının sınırsızlığına şahit oluyoruz. "Behram bir yaban eşeği kızartsa  bu,  karıncanın getirdiği çekirge bacağı kadar makbule geçmez" anlayışı artık hayatımızda yer almıyor. Kanaatin en büyük zenginlik olduğu düşüncesine rastlamak mümkün değil.  Artık zengin kadar haris fakirlerin, büyük servetler edinme özlemi hem cömertlik hem de kanaat gibi iki değerli kavramı yok etmiştir. Hatem-i Tai sanıyla bilinen kişi,   yaşadığı devirde ikram ve cömertliği ile adından söz ettirmiş büyük bir şahsiyetti. Cömertlik diyorsak öyle basit bir kavram olarak algılanmamalı. Üç bardak çay, bir kaç kap yemek ya da yapılan işin bedeli beş kuruşken 10 kuruş takdim etmek gibi değerlendirilmemelidir. Hatem-i Tai gibi insanların ikramı başlı başına bir servet tutarında olurdu. İşte ömrü buna benzer cömertliklerle geçen Hatem'e dostlarından biri  sorar: -Dünya'da himmetçe kendinden daha büyük bir kimse gördün mü? Hatem anlatmaya başlar. Bir gün kırk tane deve keserek etrafta ne kadar insan varsa ziyafetime  davet ettim. Binlerce insan gönlünce yiyip, içip keyif çatarken  biraz uzakta bir adamın  çalı çırpı toplamakta olduğunu gördüm. Misafirlerime görünmeden çalı çırpı toplamakta olan adama yaklaşıp: -Efendi, Hatem şurada ziyafet veriyor, sen burada çalı çırpı topluyorsun, neden ziyafete katılmıyorsun? Diye sorduğumda şöyle bir cevapla karşılaşmıştım: -Kendi emeği ile ekmek yiyen Hatem-i Tai'nin minnetini çekmez.  İşte bu  adamı, himmet ve cömertlik bakımından kendimden  daha üstün gördüm.  
AdminAdmin