Güncel
Giriş Tarihi : 17-07-2016 11:58   Güncelleme : 17-07-2016 11:58

Bir Avuç Toprak

Hayatta olmaktan ziyade hayatı nasıl yaşadığımız daha önemlidir

Bir Avuç Toprak
Hayatta olmaktan ziyade hayatı nasıl yaşadığımız daha önemlidir. Çünkü iyi de olsa kötü de olsa hayat dediğimiz yol her geçen gün kısalmakta, insan  hızlı bir şekilde sona doğru yaklaşmaktadır.  Dün gibi hatırlanan  çocukluk hatıraları  küllenirken   gençlik sermayesi bitmektedir.   Hiç kimseye  ihtiyarlama garantisi  vermeyen  bu alem çoğu insan için ise  başlarken sona ermiş, taptaze hayaller toprağa karışmıştır. Bu hakikat karşısında insanın yapması gereken tek şey geriye dönüp baktığında vicdanını rahatsız edecek bir mazi yerine  geride hoş sedalar bırakmaya özen göstermek  olmalıdır. İşte tam bu noktada insanı güzelliklerden alıkoyan nefsin telkinleri ortaya çıkmakta ve insan hiç ölmeyecekmişçesine güzelliklere veda edip dünya hayatını tercih etmektedir. Nerden geldiği venasıl kazanıldığı umursanmayarak  elde edilen dünya nimetleri  bu zorlu yolun  önündeki en büyük engeldir. Bu engeli aşamayanlar hayatı  çöpten eve  çevirirken çektikleri meşakkatla kalmayıp bir de her basmağı bir başka ruhun alın teri olan varlık üzerine inşa ettikleri serveti boyunlarına yafta etmektedirler. Oysa ki insana hazımsızlıktan başka faydası bulunmayan zenginlik ebedi hayatın çileye açılan kapılarından biridir. Serveti kazanmak hoş olmayan usulllerle olursa harcaması da elbette ki nahoş şekilde vuku bulacaktır.  İşte böylesine bir  devrialem de dünya nizamını temelden sarsmakta ve  ictimai hayatı kurtlar sofrasına dönüştürmektedir. Paraya sıkışan bir adam satmak için bir çuval buğdayı pazara götürür. Birkaç müşteri gelir ancak fiyat konusunda anlaşamazlar. Nihayet ikindi sonrasında pazar toplanmaya başlar. Adam buğdayını satamamanın üzüntüsü içerisinde iken yanına eşraftan zati muhterem biri yaklaşarak: -Ne o evladım buğdayını satamadın mı, diye sorar. Adam mahzun bir şekilde müşteri gelmediğini, gelen kişilerin ise değerinin altında fiyat verdiklerini söyler. Yaşlı adam yerden bir avuç kum alarak buğday çuvalına karıştırır ve: -Merak etme evladım şimdi müşteri gelir, der. Gerçekten de biraz sonra bir kişi  gelerek buğdayı dolgun fiyatla satın alır.  Adam şaşkın bir şekilde olanlara mana vermeye çalışırken yaşlı zat buğdayı satan kişinin kulağına şöyle fısıldar: -Sen keyfine bak bak evladım, para layık olduğu mala gider. Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam olta ile balık tutmaya çalışırken o esnada oradan geçen padişahın dikkatini çeker. Padişah adama: -On dakika zarfında oltana ne takılırsa sana onun ağırlığı kadar altın vereceğim, der. On dakika sonra adam oltasını sudan çeker. Oltaya bir kemik parçası takılmıştır. Padişah adamı saraya götürür ve terazinin bir kefesine kemik parçasını diğer kefesine altın koymaya başlar. Ancak üç beş atın ağırlığında olacağını düşündükleri kemik parçasını on altın tartmaz. Kefeyi altın doldururlar yine de kemik ağır gelir. Bu duruma bir mana veremeyen padişah değer verdiği bilgelerden birini huzuruna çağırır ve duruma yorum getirmesini ister. Bilge kısa bir tebessümden sonra padişaha şöyle der: -Efendim, bu kemik aç gözlü bir insanın göz çukurudur. Boş yere zahmet buyurmayın, bu kemik sizin bütün hazinenizin altınlarından daha ağır gelir. Onu tartacak tek çisim bir avuç topraktır, der. Velakin kefeye koydukları bir avuç toprağın  kemiği tarttığını görürler.
AdminAdmin