Güncel
Giriş Tarihi : 06-07-2017 07:29   Güncelleme : 06-07-2017 07:29

ADALET

ADALET
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a yürümesi,  beklenilenin  üzerinde bir etki oluşturdu.  Her geçen gün katılımın artarak devam etmesi , değişik siyasi kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, bu yürüyüşü desteklemeleri,  iktidar partisini azda olsa yıpratmışa benziyor. Ancak muhalefet partisinin  yollara revan olması, iktidar partisi yandaşları tarafından eleştirilirken,  sokağın adalet aranacak yer olmadığı söylenmektedir. Kılıçdaroğlu ise demokratik kanalların tıkatıldığını, adalet mekanizmasının zaafa uğratıldığını söylüyor. Sol Parti liderinin  bu söyleminde haksız olduğunu düşünebilirsiniz ancak  Cemaat yapılanması, devlet kademelerinin koca bir camiaya peşkeş çekilmesi, sonra bu ejderhayı büyütüp besleyenlerin koltuklarında otururken, bir kısmı masum insanların hapishanelerde çürütülmesinin adaletle özdeşleştirilmesi  aklın ve vicdanın kabullenemeyeceği gerçeklerdir. Referandumu hatırlayalım. Devletin bütün imkanları kullanılarak bir propaganda süreci başlatılmıştı. Amirinden memuruna, öğrencisinden öğretmenine kadar insanımız  ululemre itaat psikolojisi ile meydanlara  sürüklenmişti.  Çeşitli baskılar  ve aba altından sopa göstermelerin  adalet olduğunu  iddia edenler varsa  bir kere daha mantık kuralları çerçevesinde Cennet Vatanımızda yaşanan  gelişmeleri  akıl süzgecinden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Sonra,  referandum günü yeni bir hukuksuzluğa  tanık olduk. Bütün yasa ve  kanunlar hiçe sayılarak öğle saatlerinde mühürsüz oyların da geçerli sayılacağı bildirilmişti. Yani referandumun  sonucu   resmen hükümet lehine çevrilmişti. Meclisin yıllar önce yasalaştırdığı hüküm, bir çırpıda silinip atılmıştı.  O gün,  Türk Milletinin iradesinin üzerinde bir güç daha olduğunu öğrendik. Bu gücün adı ise adaletsizlikti. Dokunulmazlıkların kaldırılması  meclis iradesi ile gerçekleştirildi.  Bunun sonucunda da çeşitli eylemlere karıştığı iddia edilen  HDP'li milletvekilleri tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bunu il ve ilçe başkanları, siyasi parti liderleri izledi. Daha sonra ise MİT Tırları nedeniyle CHP Milletvekili  tutuklandı. Bütün bu yaşananlara bakınca aklıma AKP Milletvekillerine ait  625 dosyanın olduğu ve dokunulmazlıklar nedeni ile bu dosyaların gündeme getirilmemiş olması geliyor. Çok şükür ki dokunulmazlık kaldırıldı. Hala neden  bir tane AKP Milletvekili mahkemeye çağrılmadı.  Yoksa kişi AKP'li olunca  nurdan bir katmanla mı mücehhez kılınıyor? Her şey bir tarafa Fetullah Gülen'e methiyeler dizen o günkü milletvekillerinin bu gün bakanlık makamında  oturmasının  adaletle ne alakası var? Buna hangi mantık sahibi adalet penceresinden bakabilir? Melih Gökçek ile meclis eski başkanı Bülent Arınç arasında yaşanan polemiğe lütfedip bir kere bakabilir misiniz? Bülent Arınç, 80 milyonun huzurunda Gökçek'in Ankara'yı parsel parsel sattığını söylediğinde adalete dair bir icraata rastlayan oldu mu? Yüz küsur dosya ithamında bulunulduğunda Türkiye'de  bir tane hakim ve savcı yok muydu? Savcıların bu hususlara müdahil olamamalarının sebebi sizce ne olabilir? Yukarının  dokunmayın emri  mucibince hareket etmeleri mi,  yoksa savcıların meslek ilke ve prensiplerine haiz olmamaları mı? Kılışeleşmiş bir örneğimiz vardır. Baklava çaldığı için çocuk yaşta olmasına rağmen yıllarca hapiste yatan zavallı genci hatırlayın. İçimiz sızlamasına rağmen kanunun kestiği parmak acımaz demiştik. Ama bu gün öyle bir noktaya gelmişiz ki milletin malını talan edenler  değil cezaya çarptırılmak, sırtları sıvazlanıyor. Bunun adı mı adalet? Kanuni Sultan Süleyman bir seferden dönerken, askere istirahat için emir buyurur. Bu zaman zarfında askerlerden bir gurup,  civarda bulunan bir bağa girerek meyve toplayıp yerler. Bağcı durumu görür ve askerlerden şikâyetçi olmak maksadı ile Kanuni’nin huzuruna çıkar. Kanuni, köylüye sorar: -Anlat baba, derdin nedir? Köylü: -Askerlerin bağımı tahrip etti, kendilerinden şikâyetçiyim, der. Kanuni düşünür, akabinde yaşlı adama: -İyide baba, asker benim askerim, var mı beni şikâyet edeceğin benden daha büyük bir makam? İşte o günün köylüsü, bu günün aydın geçinenlerine taş çıkartan cevabı verir. -Evet, seni, senden büyük makam olan kanuna şikâyet edeceğim. Kanuni’nin,  sadece köylünün ne derecede adam olduğunu anlamak amacıyla bu soruyu sorduğuna inanıyorum. Çünkü asker hareket ettikten sonra bağ sahibinin her ağacın altında  bir altın bulduğu kaynaklarda yazılıdır. Kanun karşısında herkesin eşit olduğu, en büyük makamlarda olanların da sıradan insanlar gibi adaletle yargılanabileceğine işaret eden yaşanmış bu olay, her nedense insanımızın kafasında bir türlü yer etmemektedir.  Oysaki hakkı  özümseyip, doğruyu konuşmadıkça, çok uzun müddet daha adalete hasret kalacağımız aşikardır. Kılıçdaroğlu bunu yapmalıydı. Bunu yapmamak muhalefetin en  büyük hatası  olurdu. Çünkü ADALET,  devlet mekanizmasının en önemli çarklarından biridir.
AdminAdmin