Güncel
Giriş Tarihi : 23-09-2016 21:18   Güncelleme : 23-09-2016 21:18

DİNİ BİREYSELLEŞTİRME FANTEZİSİ

Değişimler her zaman yozlaşma yönünde gerçekleşiyor

DİNİ BİREYSELLEŞTİRME FANTEZİSİ
Değişimler her zaman yozlaşma yönünde gerçekleşiyor. İnsanımız modern dünya görüşü yerine kendi kafasında oluşturduğu ilkeleri dayatmanın peşinde. Kafasındaki modele uygunsa adı  Tarık Akan da olsa, Yaşar Nuri Öztürk'de olsa  o kişi yere göğe sığdırılamıyor.  Yok değilse işte o zaman dananın kuyruğu kopuyor. Sosyal medyadan tutun en ücra kahvehane köşelerine kadar herkes topluma mal olmuş o gibi insanları karalamanın  uğraşı içerisinde oluyor. Toplumun çoğunluğunu oluşturan  böylesi  düşünce sahiplerinin odaklandığı bir esas vardır o da sorgulamayan, eleştirmeyen, düşünmeyen ve yargılamayan bireyler ordusunu  oluşturmaktır. Fikir yumağı  yerine siyasi erkin belirlediği esasların ön planda bulundurulduğu tek tip beyinler.  Ne din kavramı ile bire bir örtüşen ne de ilimle uzaktan yakından alakası olmayan bir toplum özlemi. Dinin ilmi esas alan evrenselliği insanımız tarafından gerektiği şekilde özümsenmiş olsaydı zaten dar  kalıplara sıkıştırılmak istenen  toplum yerine engin düşünceye kucak açan ilmiyle amil  millet şuuruna erişebilirdik. Bunu her nedense başaramadık.  İnsanların siyasi eğilimlerine odaklanarak dini konumlarına kaftan biçmeye alışmışız bir kere. Aynı eylem ve aynı söylem içerisinde olmayan herkes için "zinhar dinsizdir" denilebiliyor. Oysaki dinin, siyasetin dar kalıpları, menfaatin iğrenç dokusu kapsamında değerlendirilmesi İslam Dinine karşı yapılan en büyük ihanettir. Dini evrensellikten soyutlayıp bireyselleştirme fantezisidir. Böylesine bir  ilişkilendirme sadece işini yapamayan siyasilerin işine yaramaktadır. Böylesine bir kafa yapısı, çıkar ilişkilerine atılan kör düğümden başka bir şey değildir. Böylesine  bir yapılanma din değil bilakis dinsizliktir. Eleştirel yaklaşımdan ziyade farklı siyasi düşünce sahiplerini bir köşeye sıkıştırmayı amaçlayan   fikir fukaralarının hayatına bakmak gerekir. 1450 sene önce sunulan  aydınlığın henüz ne olduğunu anlayamayanlar,  dinin sosyal hayatın ta kendisi olduğunu idrak edebilirler mi?  Onlar çıkarları doğrultusunda  kurguladıkları din anlayışı ile hüküm verirken beyinlerinde müennes  ilahlar ve som  altından  haçlar bulundurmayı asla ihmal etmezler.  Hak, hukuk kavramlarını umursamayıp, haramı din elastikiyeti içerisinde mütalaa edenler elbette ki  sosyal içerikli eserleri vasıtası ile  hayatı sorgulayanları din düşmanı olarak tanıtacaktır.  Bundan daha doğal ne olabilir ki? Böylesi tablolarla karşılaşınca meşhur bir düşünürün şu dörtlüğünü hatırlıyorum: Bir elde kadeh, bir elde Kuran Bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman.
AdminAdmin